Anlaşılan o ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dünyanın en yavan şakası olarak kalmakta ısrarcı. Net tutum gerektiren mühim memleket meselelerinde bile hem iki uç arasında kalıp hem ciddiye alınmayı bekleyen nevi şahsına münhasır biri Sayın Kılıçdaroğlu.
Darbe görünümlü işgal girişiminin üzerinden sadece iki ay geçmişken ve terörle mücadele sürerken Yenikapı Ruhu’ndan sıyrılıp fabrika ayarlarına dönüşü vakitsiz bir düşüş olarak telakki etmiyor mesela. Son olarak BM genel kurulunda yaptığı tarihi konuşmayla Türkiye’nin göğsünü kabartan Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında şunu diyebildi Kemal Bey: “Erdoğan konuşurken utandım. Dünyanın liderlerine mi yoksa muhtarlara mı konuşuyor belli değil.”
Neden bu eziklik? Türkiye idari yapısının ve demokratik temsilin temelinde muhtarlar olduğunu bilmiyor olabilir mi Sayın Kılıçdaroğlu? Mahalle yönetmenin ülke yönetmekten daha az değerli olduğunu nereden çıkarıyor? Bir devlet başkanının mahalle muhtarlarına da, dünya liderlerine de aynı gerçekleri aynı netlikte dile getirmesinin önemini mi kavrayamıyor yoksa?
Erdoğan ile iftihar ettik
Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı manifesto mertebesine çıkaran unsur konuşmanın içeriğiyle kısıtlı değildi. Belirleyici olan, Erdoğan’ın bizatihi BM’deki varlığıydı. BM toplantısı Erdoğan’ın 15 Temmuz’dan sonraki ilk katılımıydı ve 15 Temmuz’da ilk hedef Erdoğan, nihai hedef Erdoğansız Türkiye’nin kolayca düşürülmesiydi. 2012’den beri her yolu deneyip başarısız oldukları için bunca pervasızlaştılar 15 Temmuz’da.
Lakin yine başaramadılar. Erdoğan’ı alamadıkları gibi zayıflatamadılar da. Bilakis... Darbe girişimi ülkedeki siyasi, ideolojik, sosyolojik, kültürel tüm farklılıkların “tek millet”, “tek devlet”, “tek vatan”, “tek bayrak” potasında eritti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da hem darbenin atlatılması hem de “yurtta sulh”un sağlanmasında son derece başarılı bir liderlik sergileyerek siyasi kariyerinin zirvesine ulaştı.
‘Hak’kı temsil ve teslim etti
Siyasiler, kriz anlarında lider olur ya da olmazlar. Erdoğan’ın liderliğinin Türkiye ve bölge sınırlarını aşıp dünya ölçeğinde çıtayı yükselttiği bir süreçtir yaşadıklarımız.
Elbette ki Erdoğan’a bu gücü veren Türkiye halkıdır. Onu seçen, siyasi iradesine sahip çıkarak arkasında duran ve “sen yürü, millet yürür ardından” diyen.
Nitekim BM’de Hakk’ı ve halkını en güzel şekilde temsil ettiği gibi, halkının hakkını da teslim etti Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Milletimle iftihar ediyorum. Bugün burada bulunuyorsam şayet, milletimin darbe karşısındaki asil ve cesur duruşu sayesindedir”.
Erdoğan’ın merhametten ve adalet isteğinden neşet eden konuşması Türkiye kamuoyu için yeni sayılmaz. Terörle mücadele, Fırat Kalkanı, Suriye’deki savaş, mültecilerin durumu, BMGK’nın sorunlu yapısı gibi başlıkların her biri, epeydir siyasi ve insani gündemimiz. Ama 170 ülke temsilcisinin olduğu, medya aracılığıyla aynı anda dünya kamuoyuna ulaştığı ve en mühimi, örgütlü dünyanın hafızasına kaydedildiği için hem güncellendi hem değeri arttı.
Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişimini ve Fetullahçı terör örgütünü anlatırken yaptığı “yeni nesil terör” tanımı bilhassa önemliydi.
Terör örgütleri gittikçe daha sofistike şekilde yapılandırılıyorlar çünkü. PKK’nın paralel devlet yapılanması harici iken FETÖ’nün ki tamamen dahili mesela. Devlete sızmak, sinir uçlarını ele geçirmek ve devletin meşru yetkilerini, o makamlar için oluşturulmuş hukuki korunma zırhlarını kullanarak ülkeyi işgale kalkışmak...
Bu işleyişin bu tanımla dünyaya anlatılması Türkiye’nin ve FETÖ ihalesiyle hedefe konan ülkelerin selameti için mühim gerçekten.