Açık itiraf, Gregg Roman adlı siyonistten geldi. Washington’daki siyonist lobinin en önemli düşünce kuruluşlarından biri olarak kabul edilen Middle East Forum’un (MEF) yöneticisidir. MEF, bir başka önemli siyonist Daniel Pipes tarafından 1990’da kurulmuş, çalışmalarını Amerika’nın Ortadoğu’da yalnız İsrail çıkarlarını koruması üzerine oturtmuş bir kuruluştur.
Gregg Roman, Daniel Pipes kadar tanınmış bir siyonist değil, ama, Türkiye onu, geçenlerde yaptığı, “Başkan Donald Trump, Fetullah Gülen ile Beyazsaray’da birebir görüşmeli” açıklamasından tanıyor.
Roman, İsrail’in “i24 News” kanalına yaptığı açıklamada, Trump’ın Türkiye’ye dönük yaptırım saldırısını şöyle değerlendirmişti: Türkiye'de Kürt partisi HDP'nin hapiste tutulan başkanı Demirtaş var. Bence Trump, Türkiye'nin Güneydoğusu'ndaki Kürt liderleri Beyaz Saray'da ağırlamalı (…) Hatta daha fazlasını yaparak, Erdoğan'ın 2016 Temmuz ayında darbenin arkasında olmakla suçladığı Gülen ile bire bir Beyaz Saray'da görüşmeli. Trump, ABD'nin Türkiye politikasında geç kaldı ama nihayet doğru davranmaya başladı. Trump'ın yaptıklarıyla gurur duyuyorum.
Hemen öfkelenmeyin, Washington’da elinizi sallasanız en az 50 tane böyle ırkçı kimlikli adama denk gelirsiniz.
Gregg Roman’ın son itirafı, MEF’te düzenlenen İsrail sempozyumunda yaptığı açılış konuşmasında geldi. Hepsini özetleyecek değilim, bizi ilgilendiren bölümü şöyle: Artık Netanyahu’nun Kudüs’te Suudi yetkililer ile bir dizi toplantı yaptığı bir dönem yaşıyoruz (…) Bütün bunlar, İsrail’in en büyük düşmanları İran ve Türkiye’nin oluşturduğu vahşi ormanın bağlamında yaşanıyor. İsrail için İran, bugünkü tehdittir, Türkiye ise yarının tehdidir (…) Bu gelişmeden çıkaracağımız iki yönlü bir sonuç vardır: Birincisi, İsrail stratejik olarak şu anda çok iyi bir yerdedir, buna karşılık ikinci olarak, yarın şekillenecek tehditlere karşı uyanık olmak, yalnız İran tehdidine takılıp kalmamak zorundayız.
Yani,“biz İran’la baş ederiz, esas Türkiye’yi imha edelim…”
Hedef: Türkiye’yi imha etmek…
Roman’ın bu sözleri esasında bir gerçeği ortaya koyuyor: Erdoğan karşıtlığı bir bahanedir, İsrail ve Amerika’daki siyonist lobinin Türkiye’yi imha planı Erdoğan’ın siyasi yaşamıyla sınırlı değil, aksine uzun vadeli bir plandır.
Yani, yarın, Erdoğan şu veya bu nedenle siyasetten çekilse bile, siyonizmin “Türkiye’yi imha planı” bütün hızıyla devam edecektir.
Bu, 2010 yılında resmen açıklanmış uzun soluklu, berbat bir plandır. İsrail komandoları, Gazze’ye yardım götürmek için yola çıkan Mavi Marmara’da 7 masum sivili 31 Mayıs 2010 akşamı katletti. Ünlü siyonist ve FETÖ kurmaylarından Michael Rubin’in daha o şehitlerin gemi güvertesindeki kanları kurumadan 1 Haziran 2010 günü yazdığı yazının başlığı şöyleydi: Türkiye, Müttefiklikten Düşmanlığa…
Şimdi sıkı durun… Hepimiz, Amerikan Kongresi’ndeki siyonist lobinin Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının teslimini engelleme gerekçesini, Rusya ile yeni imzalanmış S-400 anlaşmasına dayandığını düşünüyoruz değil mi, geçiniz.
Rubin’in Türkiye’yi resmen düşman ilan eden 2010 tarihli yazısından örnek cümleler: Önümüzde zor kararlar uzanıyor, bir NATO müttefiki olarak Türkiye, ABD silah sistemlerine, taktiklerine ve istihbaratına ulaşabiliyor. Buna izin vermek, Hamas, Sudan ve İran’a izin vermekten farksız değil. Başkan Obama, İran’ın bölgedeki bir numaralı savunucusu Türkiye’ye, planlandığı gibi 2014 yılında F-35’leri teslim etmeyi düşünüyor mu? Hatta Türkiye NATO’da kalmalı mı?
Bütün bu düşünceler bugün de aynen ve güçlü bir şekilde tekrarlanıyor, demek, söylenenlerin bugünle ilgisi yok, çok önceden yapılmış tahrip gücü yüksek bir planın adım adım uygulanmasından ibaret.
Burada Erdoğan’ın şahsı değil, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti hedeftedir.
Aynı Rubin, 18 Eylül 2018 tarihli yazısında Doğu Akdeniz’deki çıban başının Türkiye olduğunu belirtip şöyle dedi: Trump yönetimi ve Kongre Türkiye’ye, Kıbrıs’ta kuracağı bir askeri üssün yalnız ekonomik abluka değil, askeri müdahale gerekçesi olduğunu açıkça söylemeli.
Yaparlar… Bu nedenle, şu S-400’leri bir an önce getirin buraya…