İnsanın DNA özelliklerine göre virüs geliştirip, sonra da bir ülkeye ya da etnik gruba ölümcül hastalık yaymak mümkün mü? Henüz net sonuç noktasına gelinmediğini ama bu yolda hayli uğraşıldığını anlıyoruz. Tartışma sürerken, sivrisinekler laboratuvarda biyolojik silah olarak geliştiriliyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e önceki hafta bir konferansta ‘Yabancılar bizim kapalı devre TV sistemlerine girip Rus halkının görüntülerini topluyor’ dendi.
Putin de ‘Evet görüntüler toplanıyor, tamam. Asıl biliyor musun, ülke çapında biyolojik malzeme topluyorlar’’ deyince ortalık karıştı.
Putin, yabancı bir gücün Rusya’daki etnik gruplardan profesyonel ve sistemik biçimde DNA, sıvı ve organ ve doku örnekleri topladığını söyleyip sordu, “Asıl bunu neden yaptıklarını bulmak gerek… Ama korkmayın. Ne yapıyorlarsa yapsınlar, biz de onları durdurmak için ne yapacaksak yapacağız” dedi.
Rusya biliyor ki, DNA örnekleriyle biyolojik silah geliştirmek mümkün. Putin de biliyor ki ‘biyolojik örnek’ deyince herkes korkacak. ‘Etnik Bomba’ diyorlar.
Putin’in söylediği DNA doku toplama olayının ABD Hava Kuvvetleri’nden kaynaklandığı anlaşıldı. Komutanlık ihale açıp, belirli bölgelerden biyolojik örnek istemiş. Özel sektör de ihale gereğini yerine getirmiş… Kremlin, Yabancı Sivil Toplum Kuruluşlarıyla bağlantılı ‘unsurların’ yurt dışına DNA örneği yolladığını duyurdu. Galiba bu unsurlara ‘ajan’ dedi.
Sonra Ruslar ABD Hava Kuvvetleri’ne ‘Biyolojik silah mı geliştiriyorsunuz’ diye sordu. Komutanlık ‘Hayır, yaralanmaların tedavisi için kas kemik yapılarıyla ilgili araştırmaya doku DNA örneği arıyoruz’ dedi ama kimse de cevaptan tatmin olmadı.
Varsayım şu: Hastalık yayan virüsün kodunu, hedef alınacak ırk, ülke için geliştirip, virüsü daha etkili hale getirince, o virüs o ülkeyi, ırkı, milleti nokta atışıyla vurabilir. Bu yolda soğuk savaşta da hayli uğraşıldı, araştırma deney yapıldı. Taraflar birbirini suçladı, bu konuda çok spekülasyon var, ancak bilinen böyle bir silah yok. Karşı görüş diyor ki: Saf tek ülke DNA’sı yok, herkes karışık. Dolayısıyla o DNA’ya özgü virüs geliştirilemez. Belki DNA’sı hiç başkalarıyla karışmamış ve izole yaşayan küçük kabileler için böyle bir silah mümkün. Ancak günümüzde ülkeler ya da coğrafyalar çok karıştığı için bütün insanların DNA’sı birbirinin çok benzeri. O yüzden coğrafyaya özgü biyolojik silah olmaz.
Peki yine de DNA’ya bakıldığında neye dayanıklı neye dayanıksız olduğu bulunamaz mı? Bulunur. Sonrası da niyete bağlı...
Rusya bu gelişmeler sonucu, ‘Biyolojik Güvenlik, DNA Koruma Kanunu’ yazmaya başladı. Birkaç haftaya yasalaşacak. Ülke içinde ‘yabancı’ sayılan sağlık laboratuvarlarından kuşku duyuyorlar. İthal edilen gıdaya da güvenmiyor ve denetliyorlar.
Tahtakuruları First Class uçmuyor mu?
Geçen Ay, Vancouver-Kanada Londra seferi sırasında İngiliz British Airways uçağında kadın yolcu ve kızı aşırı kaşınmaya başladılar. Bakınınca, oturdukları koltuklarda onlarca böcek: Tahtakurusu olduğunu fark ettiler. Uçak doluydu, yerleri değiştirilemedi, koltuklar boşaltılamadı ve 9.5 saatlik uçuş yolcular için işkence, tahtakuruları için ise ziyafetle geçti.
Dünyanın marka havayollarından birinin uçağında tahtakurusu? ‘Yeni Normal’lerden biri... Dünyanın marka kenti New York’ta birkaç yıl önce otellerde tahtakurusu salgını başlamıştı. İlaçlama ile önü alınamadı, çünkü ilaca dirençliydiler.
Bilim diyor ki: Kentleşme sonucu ortama adapte olup değişen, güçlenen hayvan türleri artıyor. 20 yıl önce kentlerde tahtakurusu duyulmamıştı. Kent ortamına uydular ve şimdi hem yayıldılar, hem de ilaca direnç kazandılar.
Bu arada uçak yolcularını rahatlatalım: Normalde tahtakurusunun karanlık sessiz ortamda yerleşip çoğaldığı bilinir. Işıklı gürültülü uçak ortamı, tahtakurularına göre değildir. Ancak yolcu beraberinde ya da bagajla gelip uçağa bindikten sonra da, uçağı terk etmezler. Uçaklar, malum, sabah Paris’te, öğlen Nairobi’de, akşam Kuala Lumpur’da. Böcek haşarat dünya turunda… Bir dönem kapılar kapatılırken sprey yapan kabin görevlileri tepki çekmişti. Uygulama yanlış değil. Şimdi galiba havalandırmadan veriliyor.
Uçaklardaki durum geçici de olsa, kent ortamlarında gelişip ortama uyan ve güçlenen böcek ve haşarat, ciddi sağlık sorunu yaratıyor. Bu konuda bilimsel makaleler var: Kent ortamında değişip güçlenen fare, kertenkele, hamam böceği, güvercin ve tahtakurularının yarattığı sağlık sorunları.
Londra metrosunda gelişen sivrisinekler var: Yumurtlamak için kan emmeye artık ihtiyaçları yok. Ve kış uykusuna yatmıyorlar, soğuktan etkilenmiyorlar. New York, Los Angeles gibi büyük ABD kentlerinde de benzer türün geliştiği bildiriliyor.
Üstelik bu haşarat kendi kendine ortama uyup değişiyor. İnsan eliyle bozulan, kontrolden çıkan ve laboratuvarda gelişenler bunlar değil.
Niyet belki iyi, sonuç belirsiz
Kötü maksatlı biyolojik savaş girişimleri bir yana, DNA değiştirerek görünüşte faydalı bilimsel adımlar da atılıyor. Ancak bu adımların da umulmadık olumsuz sonuçlar yaratması, kontrolden çıkması ve başka felaketlere yol açması ihtimali var. İnsanın doğal düzenle oynamasının sonuçlarını yeni yaşamaya başlıyoruz.
Mesela hastalık yayan sivrisinekle mücadele için yeni bir yöntem: Sivrisinek türünü hasta edecek virüs taşıyan erkek sivrisinekler laboratuvarda geliştirilsin, sonra doğaya salınsın. Bu sivrisinekler, insana hastalık bulaştıran dişileri bulup çiftleşsin. Sonra erkekten geçen hastalık sonucu dişi hem yumurtlayamasın, hem de ölsün, böylece hastalık yayan sivrisinek kolonileri yok edilsin…
Bir film senaryosu daha gerçek oluyor. Bu işi yapacak olan ve bir özel şirket tarafından geliştirilen sivrisinekler, yıllar süren çekişmeden sonra Amerikan Çevre Koruma Dairesi’nden onay aldı. Şirket, hastalık taşıyan laboratuvar sivrisineklerini ABD’nin 20 eyaletinde satacak. Alımların önce belediyelerden gelmesi bekleniyor. Evler, bahçeler için de uygun miktarda sivrisinek satışı olacak.
Sivriler pahalı. ‘Kişi başına 1 dolara geliyor, diye bir laf var’ Yani 1 milyon nüfuslu bir alanda yaymanın faturası en az bir milyon dolar... Çok para... Ve de bu sivrisineklerin laboratuvarda üretilmiş olması, hastalık taşıması, ABD’de pek sorun yaratmadı. Evet aynı sivrisinekler Çin’de de denenmekte... Ve Çin’de ne olup bittiği konusunda bilgi yok. Teknolojiyi geliştiren ülkeler süreci kontrol ederken, Zika ve çaresi bulunmayan hastalıkların yayıldığı diğer ülke nüfusları korku içinde yaşıyor ve çare diye getirilen her projeye telaşla atlıyorlar.
Öldüren sivrisinek kimi öldürecek?
Devletten üretim izni alan ABD şirketi MosquitoMate’in ürettiği sivrisineklerde genetik oynama yapılmadığı, sadece erkeklere Wolbachia hastalığı verildiği bildiriliyor. Bu hastalık da dişiyi öldürüyor, yumurtlamasını önlüyor. Erkek sivrisineklerin insanı ya da hayvanları sokmadığı, dolayısıyla insana zarar vermediği biliniyor. Bu mantık içinde ‘öldüren sivrisinek’ yapmışlar.
Rastgele yüzlerce dönüm alanda zehir sıkmak, ilaçlama yapmak yerine sivrisineğin kendi kendine yok olması, akla yatkın. Ancak hastalık erkek sivrisineğe nasıl yüklendi ve orada kalacak mı?
Bir İngiliz firması olan Oxitec’in ‘genetik değiştirerek’ geliştirdiği sivrisinekler ABD’de olay yaratmıştı. Bu yöntemde erkek sineklere genetik hastalık veriliyor, dişi ile çiftleşen erkeğin gen hastalığı hem dişiyi öldürüyor, hem de yeni yumurtaları durduruyordu. Bu sinekleri Zika virüsü de görülen Florida’da denemeye kalktılar, yine ABD Çevre Koruma Dairesi onay verdi, ancak bölge halkı ayaklandı.
Ayaklanma çok da haksız değildi, çünkü bu şirketler ‘yalnızca erkek sineği doğaya salıyoruz, insanları dişi sivrisinek sokar’ derken, erkek - dişi ayrımını makineyle, hatta çoğu kez elle yapıyorlar. Onbinlerce sivrisinek arasından birkaç dişinin laboratuvarda geliştirilip salınmayacağına dair hiçbir garanti yok. Laboratuvarda geliştirilmiş dişi sivrisinekleri doğaya salınca ne olacağına, şu an yeni bir film senaryosu yazılabilir.
Başka? Bu sivrisinekler laboratuvarda antibiyotiklerle güçlendiriliyor. Bu güçlendirmeden sonra doğaya karıştıklarında ne olacağı belirsiz... Laboratuvar imalatı sivrisineklerin kendi aralarında koloni kurup beklenmedik işler yapması, düşük de olsa bir ihtimal. En kısa yoldan bu sivrisineklerin doğada gelişip sonra da insanlara saldırmayacağına dair garanti yok.
Bütün bu itirazlara karşı şirket ‘bu çok çok düşük-ihmal edilir bir ihtimal’ diyor, ya da iddianın bilimsel olmadığını savunuyor.
Sonuçta Florida’daki tepki, şirketin geçen yılki deneyini önledi. Ama Florida’da yapamadılar, şimdi Houston Teksas’ta deneme izni aldılar. Diğer şirket de bir eyalette tepki görünce, başka eyalette deneme yaptı.
Aradaki fark, bir eyaletin haber bilgi kaynakları ve medyasının, aynı zamanda sosyal medyasının işlemesi. Diğerinde işlememesi ve konunun karanlıkta kalması.
Bu şirketlerin kar amacı güden şirketler olması, önce şirket çıkarının ve kârının gözetilmesi, durumu daha da karmaşık hale sokuyor. Şirketin zarar görmemesi için hayati bilginin halktan ve devletten saklanması yalnızca filmlerde olmuyor ki.
Ah evet, bir bölgede sivrisinekler yok olunca, sivrisinekle beslenen yarasaların ne yapacağına şimdilik kimsenin cevabı yok. Zinciri bozunca kopan halka gidip nereye çarpacak acaba? Yarasaların yiyecek sivrisinek bulamayınca pizza ısmarlamayacakları kesin.