Yaşadığımız menfilikleri konuşmak, çözüm aramakla, “Yandık bittik, kül olduk” tavrı birbirine karıştırılıyor.
Her şeyin başı sağlıksa, sağlığın başı da sağlam bir psikoloji. Hâdiselere, “Batsın bu dünya, bitsin bu rüya” arabeskliğiyle yaklaşanlar cemiyetin psikolojisini bozduklarının farkında değiller mi? Tabiî ki sözüm psikolojik harp tekniklerini uygulayan Batıcılara değil; onlar vazifelerini yapıyor! Sözüm, hakikat uğruna feveran ettiğini sanan içimizdekilere.
Zafer de hezimet de, başarı da başarısızlık da ilk başta insanın zihninde gerçekleştiğine göre, şekvâcı olduğumuz menfilikleri ortadan kaldırmakta şâyet samimiysek “Yandık bittik, kül olduk” yaygarası nedendir? “Yandık bittik, kül olduk” yaygarası hangi derdimize çare olacaktır? Bu tavır psikolojik teslimiyeti ve dolayısıyla da tam teslimiyeti getirmeyecek midir?
Güdülen davanın ismi ne olursa olsun, her zaman o davanın samimileri olduğu gibi o dava üzerinden nemalananlar da olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bundan kurtuluş yoktur. İstinasız her inanç, her ideolojide menfilikler yaşanmıştır ve yaşanmaya da devam edecektir. Bu ahvalde samimi dava adamları “Yandık bittik, kül olduk” diye feveran etmemiş veyahut çekip gitmemişlerdir. Sonuna kadar mücadele etmişlerdir. Ortada kaldırılacak bir yük varsa onu da sırtlanmışlardır.
“Bizim zamanımızda küfürden bir buzdağı vardı. Titreyen nefeslerimizle bu küfürden buzdağını erittik. Şimdi ise geç geçebilirsen çamurdan!” diyen Üstad Necip Fazıl Kısakürek bu sözleri bir yakınma, bir dövünme için değil cemiyetin içinde bulunduğu halin tespiti babından ifâde etmiştir. “Her yer çamur oldu, ben gidiyorum” demeyen Üstad vefatına kadar fikrini neşretmeye devam etmiş ve perde arkasına, hakkında infaz edilmemiş hapis cezasıyla geçmiştir; dava adamlığı budur!
Bugün, Üstad’ın bahsettiği çamurdan daha ötesi bir hâli yaşamaktayız. Hem itikadi hem de ameli noktada bataklıktan geçilmiyor. Her şey birbirine karışmış. Helal haram mefhumları yer değiştirdi. Günahlarımızı tevil etme hususunda oldukça ‘cömert’ davranırken Allah’a (Celle celâluhû) karşı mükellefiyetlerimizi yerine getirmede bir o kadar cimriyiz. Şahsi menfaatler dava olmuş.
Evet, hâli pürmelalimiz bu. Bataklıktan çıkmak için çare “Battık, bittik” diye yaygara koparmak mı? Daha mücadeleye girmeden teslim olmak yerine nasıl mücadele edeceğimizi sükûnetle konuşsak nasıl olur? Bataklıkta çırpınanlar batar, şuurlu hareket edenler değil!