Amerika'yla sarmaş dolaş, yıllarımız geçiyordu birbiri ardına. Derken rahmetli Adnan Menderes, Türkiye'nin en uzak köşelerine kadar elektrik gitmesi ve ülkenin salt tarım değil az-biraz da olsa, sanayileşmesi gerektiğine karar verdi. Bu kararını Amerikalı dostlarımıza bildirince, suratlar birden ekşidi, mübarekler sanki limon yemekteydi. Ve birden “İpe Un Serme Harekatı” başladı. Biz bunu yemedik tabi. Çünkü ipe un sermenin mucidi bizdik!
Türkiye baktı ki Amerika'dan bu konuda hayır yok, rotasını Sovyetlerden yana çevirdi. Moskova bütün Türk isteklerine evet dedi; neredeyse sıfır faizle, çok uzun vadeli krediler bile önerdi. Aradaki buzlar erimeye başlamıştı. ABD bir kaç kez “oğlum bırak bu salaklıkları; Moskova'dan sana yar olmaz. Gel otur şöyle Sam Amca'nın kucağına” dediyse de, rahmetli Menderes oralı bile olmadı. Ve yeni kurulan CIA kolları sıvadı. Askerler zaten dünden razıydı. "Ben bu orduyu yedek subaylarla daha iyi yönetirim!" diyen Adnan Bey'e bir ders vermenin zamanı gelmişti!
Amerika, hükümeti albay, yarbay, binbaşı ve yüzbaşılarla devirmeye karar vermişti; daha yüksek rütbelileri "kafalamak" kolay olmuyordu. Onlar da akıllara zarar bir Atatürk korkusu vardı çünkü! Atatürk "demokrasi" demiş, "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" buyurmuş; bu da yüksek rütbelilerin ruhuna işlemişti!
Neyse...
Yıllardan 1960, aylardan Mayıs, günlerdense 27'nci gündü. Ankara radyosundan bir albay (Alpaslan Türkeş) silahlı kuvvetlerin yönetime el koyduğunu, bütün DP'lilerin gözaltına alındığını, CB Celal Bayar'la Başbakan Adnan Menderes'inse tutuklandığını bildiriyordu. Çoğunluk bu darbeden rahmetli İnönü'yü sorumlu tutuyordu. Nitekim ki bu sözcük daha sonraki darbeci Mustafa Kamil Zorti nam, Kenan Evren'in dilinden düşmeyecekti, İnönü TBMM'de DP'lilere dönerek "sizi ben bile kurtaramam” demişti ya! Darbeciler bu sözlerin kendileri için yol aydınlatan, cesaret veren kelimeler olduğunu anlatacaklardı.
Her neyse, Yassıada diye bir ıssız adada uyduruk bir mahkeme kurdu darbeciler ve Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yla Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamına karar verdi. Celal Bayar için de kalem kırmıştı yargıçlar ama Celal Bey, daha sonra, idamdan kurtulmuş, cezası yaş haddinden ömür boyu hapse çevrilmişti.
Darbeyi halk hiçbir zaman onaylamadı. Bunu da 1961'de yapılan seçimlerde kanıtladı. Menderes'in "Su Müdürüm" dediği rahmetli Süleyman Demirel'in Genel Başkanlığında Adalet Partisi, nerdeyse CHP kadar oy aldı. Koalisyona başvuruldu çaresiz. Ve bir sonraki erken seçimlerde AP, oyları devşirdi ve tek başına iktidar oldu...
(Yarın: Derken 70'ler ve aşkımız bitti mi ne?!)