HDP Diyarbakır il binasının kapısını camını indirdikten sonra “dağa kaçırdığınız oğlumu geri getirmezseniz binayı başınıza yıkarım” diyen Hacire Akar dediğini yaptırdı. Terör örgütünü dize getirdi, oğlunu PKK’nın elinden söktü aldı.
Hacire Ana’nın mücadelesi bildiklerimizi de teyit etti. İlki, HDP ile PKK arasındaki organik, dinamik bağ: Hacire Ana HDP’ye söyledi, PKK yaptı.
İkincisi, kokuşmuş bir yalanın bir kez daha aşikar olması. Malum, PKK Kürtler ve Kürtçe için “mücadele ettiğini” iddia eder. Gerçekte emperyalistlerin çıkarları için insan öldürerek siyasi sonuç almaya çalışır. Hacire Ana’nın Kürtçe feryadıyla tüm dünya gördü ki PKK Kürtlerin evini başına yıkmış, Kürtlerin çocuklarını kaçırıp terör suçuna bulaştırmış ve Kürt analarını ağlatmıştır.
PKK’nın Kürtleri kendine bağlamak için kurguladığı strateji de bunun üzerine kuruludur. Terörist başı Öcalan’ın ifadesiyle “her Kürt ailesinden üç kişi PKK’ya katılır, biri mezarda, biri hapiste, biri dağda olursa Kürtler örgüte bağlanır ve kopamaz” diye hesapladılar.
Öyle de yaptılar. O yüzden PKK on yıllarca “sahaya” etki edebildi. Kürtlerin evlatlarını, paralarını, oylarını aldı. Hendek terörüne dek de böyle sürdü.
Ne zaman devlet PKK’ya operasyon yapsa bölge halkı evlatlarının ölümünü geciktirmek isterken bir yandan da PKK talimatıyla kepenk kapatmaya, Molotof atıp polis taşlamaya zorlanırdı. İstenen şey devlet PKK ile değil de kendi halkıyla mücadele ediyormuş gibi bir görüntü oluşmasıydı.
Hatta “salaklık” derecesindeki naif liberallerimiz ağlaşsın, dış dünya tepki versin diye polisle çatışan PKK’lılara kadın kıyafeti giydiriyorlardı ki “Türk polisi Kürt kadınlarına müdahale etti” diyebilsinler. Oysa Kürt kadınları PKK’nın sözünün, etkisinin, baskısının hafiflediği her fırsatta PKK’ya lanet ettiler.
Çözüm süreci sıkıntılara rağmen sürerken -2014’te onlarca Kürt annesi HDP’li Diyarbakır belediyesinin önünde nöbet tuttu ve ortaokul-lise öğrencisi çocuklarını istedi. HDP’nin en şımarık dönemiydi. ABD PKK ile anlaşmış, “Rojava devrimi” başlamıştı. İçerde CHP-HDP ittifakı gelişiyor, PKK-FETÖ işbirliği terör saldırıları olarak sonuç veriyordu. Demirtaş dağdan aldığı güçle Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız” diyor, Erdoğan’ı siyaseten yenemeyenler “oley” çekiyordu. PKK o dönemde o çocukları annelerine geri vermedi. HDP ise Kürtçe ağlayan anneleri belediyenin bahçesinde bile oturtmadı.
İki oğlunu PKK’ya kaptıran Hacire Ana bugün küçük oğlunu PKK’dan alabiliyorsa bu, devletin ve Kürtler dahil Türk milletinin ortak ve kararlı mücadelesiyledir. CHP’nin gevşekliğine rağmen başarılmıştır üstelik.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun dün açıkladığı gibi “Yurt içindeki terörist sayısı 600’ün altında” artık. Dağa çıkışlar tarihin en düşük seviyesinde.
Tam da böyle bir zamanda HDP belediyesinden PKK’ya açılan tünel, kayyım atamalarıyla tıkanınca homurtu HDP’den önce CHP’den geldi. İki parti son bir haftada o kadar çok dayanıştı ki sonunda bir CHP’li yetkili çıktı ve “HDP bizim kardeş partimizdir” deyiverdi.
Bakalım CHP bedenine yapışan bu kan, kin ve irin dolu yükü ne kadar taşıyabilecek? Haftalardır orman yangınları nedeniyle Hükümeti eleştiren CHP, PKK’dan gelen “biz yaktık” açıklamasına rağmen sus pus.
PKK PR’ı için Kandil’e gidip terörist başlarıyla röportaj yapan Ayşe Yıldırım, Can Dündar yönetimindeki Cumhuriyet gazetesinde PKK’yı “yere izmarit bile atmıyorlar” diye övdüğünde ve “sanki PKK eli kanlı bir terör örgütü değil de karıncayı incitmekten çekinen bir çevre örgütüymüş gibi” sunduğunda da susmuştu aynı rezil zihniyet.
Ama terörle mücadele onlara rağmen sürecek. Bir Kürt anası PKK’yı dize getirebilmişken terör inlerinden malum partilere kazılacak tünellere de müsaade edilmeyecektir.