Terörizmle tüm caphelerde mücadele eden, bu arada, NATO karargahlarında planlanmış bir darbeyi de halkının kahramanlığı ile püskürtmüş bir ülkeye ekonomik abluka girişimi ile karşı karşıyayız...
Küresel “neo-liberal” yapılanmanın kredi derecelendirme kuruluşu Standart&Poors’un Türkiye’nin demokratik-laik sistemine kast etmiş 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaptıkları ortadaydı... Şimdi, ona, Fitch isimli kuruluş da katıldı...
Bekliyor muyduk, evet, bundan sonra daha da beter girişimler yaşanır mı, hiç şaşırmayız!.. İşi, Rusya’ya yaptıkları gibi bir genel ablukaya dönüştürmeye çalışırlar mı, bekleyip, göreceğiz...
Çünkü, bu ülkeyle bir meseleleri var, içimize sızdırdıkları ajan örgütlerle bizi yıkmayı, geleceğimizi elimizden çalmayı denediler, başaramadılar, şimdi vekalet kumpaslarıyla yapamadıklarını doğrudan kendi mekanizmalarıyla gerçekleştirmeye çalışıyorlar...
15 Temmuz, Batı için stratejik çöküştür, bunu, ekonomik güçlerini kullanarak taktik başarıya dönüştürmeye çalışıyorlar, yemeyiz, direniriz, hatta üstüne gideriz!..
Ekonomi uzmanı dostlar, küresel güçlerin bu açık saldırısında haklı bir endişe ile “Türkiye öyküsünü dünyaya iyi anlatmalı” gibi cümleler kuruyorlar, bence atladıkları bir konu var: Batı, bizim öykümüzü kendi yazmaya çalışıyor!..
Darbe karşısında neden yalnız bıraktılar?..
Çünkü, Türkiye’yi Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi kolay kontrol edilebilir, “Türkler tarafından yönetilemez” kılmaya çalıştılar. Resmi ağızların FETÖ dediği, benim öteden beri GLADIO-B olarak adlandırdığım teşkilatın darbesiyle demokrasimizi yıkmak, Türkiye’yi bir “ılımlı İslam” devletine çevirerek küresel etkinliğini kırmak, Ortadoğu’da alışık oldukları bir “uydu devlete” dönüştürüp yaşam alanını kısıtlayarak, “neo-sömürge” haline getirmek istediler.
Millet izin vermedi.
Bir demokrasinin kentlerine tonlarca patlayıcı yerleştirip, hendekler kazan PKK’yı “özgürlük savaşçısı” gördüler.
DEAŞ’ı bilinçli olarak Ortadoğu’ya yerleştirip bir de bizi bu kanlı adamlara destek olmakla suçladılar. Dünyanın iki büyük terör örgütüyle savaşımızda bizi yalnız bıraktılar, darbeci adamlarını ise Pennsylvania’dan Berlin’e oradan Atina’ya kadar uzanan bir yapılanma için koruyup, kolluyorlar, Fitch bu arada not düşürmüş, çok şaşırdık(!) hatta büyük üzüntü (!) ve panik hali (!) yaşıyoruz, geçiniz...
Erdoğan 4’lü zirvenin temelini atmalı...
Türkiye’ye yatırım yapmayacaklarını açıklıyorlar. Devamında ne halt ederler, bu onların bileceği iştir. Yapmasınlar. Bizim “büyük sermaye gruplarımız” da onların bu taktiklerine kapılıp “endişe belirtsin” hatta hükümetin almakta olduğu bütün ekonomik canlanma/teşvik kararlarını görmezlikten gelip, yerlerinden kıpırdamasınlar...Gerçek notlarını millet olarak vermiş oluruz.
Türkiye’nin siyasette olduğu gibi ekonomide de alternatifi vardır ve belki de Batı’nın attığı bu adımlar, Türk ekonomisini “yüksek seçenekli” tam bağımsız bir yapıya rotalandırması açısından hayırlara da vesile olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacağı iş, sadece, Soçi’de gerçekleşecek “4’lü zirvenin” temelini atmaktan ibarettir.
Rus lider Putin’in “resmi olmayan buluşmaları” gerçekleştirmekten büyük keyif aldığı Soçi’deki ikametgahında Çin lider Jinping ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in de katılacağı bir zirve Türkiye açısından önemlidir.
Türkiye, Batı’nın giderek “ekonomik abluka” işaretleri veren bu pervasız saldırısını sırtını Doğu’nun yüksek nakit gücü dayayıp, yükselen pazarlarına girerek atlatır.
Bahçeli sağlam durdukça, bi’şey yapamazlar...
12 Eylül Anayasası’nın dayattığı “melez siyasi sistemde” oluşan, vesayet odaklı parlamenter sistemin emperyalizme doğrudan müdahale olanağı sağladığını 7 Haziran 2015 seçiminde gördük, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin zamanlaması mükemmel manevraları ile bu riski siyasi sistemimizden bertaraf ediyoruz.
Emperyalizm, Türk siyasetinin ana omurgasını oluşturan milliyetçi-muhafazakar ittifak karşısında çaresizlik içinde kıvranıyor!..
Milletin anti-empeyalist duruşu ise bu çaresizliği derinleştiriyor, hedefleri, ekonomik sıkıntıyı tırmandırarak millet mevzilerinde çözülmenin yollarını açmaktır.
Unuttukları, Anadolu’nun “bilge gücü”nün varlığıdır.
Bahçelisağlam, Erdoğan kararlı durdukça, bu “bilge güç” sıkıntıyı göğüsler.
Burası, ne Mısır ne de Brezilya kardeşim, burası, bir imparatorluk mirasçısı, varlığını Gazi Mustafa Kemal liderliğindeki dedelerinin “kurtuluş ve yeniden diriliş” mücadelesiyle oluşturmuş Türkiye...
Hadi başka kapıya...