Cumhur İttifakı adına, AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım önceki akşam 24 TV’de gazeteci arkadaşlarımızın sorularını cevapladı. Hakikaten yoğun bir tempoda çalıştığı için yorgunluğu fark edilmeyecek gibi değildi. “Seçilince yapacağınız ilk iş ne” sorusuna “beni seçerseniz gidip 10 saat uyumak” diyecek kadar açık sözlü ve uykuya hasret.
Geçenlerde Ilgaz tüneli için “onu da ben yaptım” derkenki doğallığının yanı sıra, telaşı bir şeyi ele veriyordu. Adamcağız resmen açtı! Bir yandan anlatıyor, bir yandan -insanın ancak çok acıktığında kontrol edemediği türden bir aceleyle- elindeki simidi yemeye çalışıyordu.
Açlığa ve yorgunluğa, bunca yıllık tecrübeye, başarıya ve tanınmışlığa rağmen insanüstü bir gayretle çalışıyor Binali Yıldırım.
Halkla doğrudan, samimi bir iletişimi var. Ne anlatımında bir yapaylık, ne anlattıklarında abartma-yanıltma var. Toplumun her kesiminden, her yaştan insanla kolay iletişime geçiyor, kısacık anlarda bile karşısındaki etkilemeyi başarıyor. Gençlerin favorisi. Bunda samimi ve pratik oluşunun yanı sıra yüksek mizah duygusunun payı olmalı. Kısaca sade, samimi ve çalışkan.
Binali Bey bu aralar yerel seçimin doğası gereği çok konuşuyor ve şahıs olarak da çok konuşuluyor ama aslında geriye doğru bakıldığında hiç de öyle değil. Ağır konuşmasının bir nedeni az konuşması bile olabilir!
Çok çalıştığı kesin ama. Siyasette görünür olduğu günden bu yana, yani ta İDO genel müdürü olduğu 1994’ten beri hep göz önünde. Beş dönem Ulaştırma Bakanlığı, Başbakanlık ve TBMM Başkanlığı’nın ardından başladığı şehre dönüyor. Ve İstanbul’un Binali Yıldırım gibi iş yapıp şehri ferahlatacak bir başkana elbette ihtiyacı var.
24 TV’de söz verdi zaten: “İstanbul'un trafiğini eziyet olmaktan çıkaracağım, o trafik mutlaka akacak… İstanbul'un seçimi partiler üstü. İstanbulluların geleceğini ilgilendiriyor. Oy vermeseler de çalışırım. Ben çalışmak için yaratılmışım!”
Mansur Yavaş Başkent’e şehremin olabilir mi?
Durum ilginç. CHP, İP ve HDP oylarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentine şehremini olmak isteyen aday, içinde bulunduğu lekeli-şüpheli duruma dair net açıklamalar yapmak yerine hem susup kaçıyor hem “mağdurum” diyor.
İlginçlik orada bitmiyor. Sahte senetle para tahsilinden, tehdit ve şantajdan yargılanıp hüküm giyen Mansur Yavaş ama bu kirli süreç yüzünden hesaba çekilen Mehmet Özhaseki!
Sorularının cevabını Yavaş’tan alamayanlar Özhaseki’ye hesap soruyor!
2014 tarihli sahte senedi 2015’te icra takibine koymuş Yavaş; davalık olmuş, 2016'da mahkeme suçlu bulmuş, 500 bin TL cezaya çarptırmış, Yargıtay da onamış.
Olay 11 Aralık 2018’de Türkgün gazetesine manşet oluyor. Yavaş’ın adaylığının açıklandığı tarih ise 18 Aralık.
Yani CHP PM’deki bitip tükenmeyen tartışmalarda Yavaş’ın bu durumu da gündem olmuş olmalı. Olmadı ise durum vahim. Ama bilindiği halde aday yapıldı ise daha da vahim!
Hesap neydi? “Kimse farkına varmazsa sorun olmaz; kamuoyuna yansırsa biz de rakibimizi suçlar, ‘mağdur olduk ey halkım’ deriz, halk mağduru sever” hesabı mı yaptılar acaba?
Zan ya da iddia değil oysa bunlar. Belgeli, bulgulu ve mahkemede kesinleşmiş bir suçtan bahsediyoruz. İş nereye varır, Ankara neye karar verir göreceğiz ama bunca mafyavari işten sonra Mansur Yavaş, Türkiye’nin gazi başkentine “şehr-i emin” olabilecek mi; olsa, şehirdekiler ondan emin olacak mı o şüpheli işte!
Asıl kararsızlar CHP’de!
31 Mart’a üç ay kala yüzde 20-25 arasındaki kararsızların oranı seçime birkaç gün kala düşüyor. Karşı ittifaka yakın yorumcular küskün ve kararsızları AK Parti tabanıymış gibi sunmaya çalışsa da o iş öyle değil. Asıl büyük kararsızlık CHP tabanında. Partilerindeki başarısızlığı bir şekilde tolere eden/edebilen CHP’liler, CHP’deki büyük sapmaya artık tahammül edemiyor. CHP’nin işgal edildiğini görüyor ve gerçek bir “lider” için bekleşiyorlar.