Cumhurbaşkanı Erdoğan Türk Konseyi 6. Devlet Başkanları Zirvesine katılmak için Kırgızistan'a giderken biz de akademisyen ve gazetecilerden oluşan küçük bir grupla birlikte “Anadolu’nun mayası” Tokat’a doğru yoldaydık. Tokat’ın genç ve çalışkan Belediye Başkanı Eyüp Eroğlu’nun nazik davetine icabetle istişare çalıştayına iştirak ettik.
Erdoğan muhataplarına “Uluslararası ticaretin dolara olan bağımlılığını kırmak için öz para birimleriyle ticaret yapmayı” teklif ederken biz de Anadolu ticaret yollarının bu nadide durağında, binlerce yılda kristalleşen medeniyetin eşsiz eserlerini hayretle müşahade ediyorduk.
Tokat hakikaten Anadolu’nun mayası bir şehir. 6000 yıllık tarihi boyunca 14 devlete, birçok beyliğe yurt olmuş. Anadolu’nun her yerinde karşımıza çıkan farklı dönemlere ait tarihi eserler burada, dar bir alanda kol kola, sırt sırta. Hiç biri zarar görmemiş, biri diğerini yadsımamış. Bilakis bir bütünlüğü, devamlılığı, yürüyüşü sağlayarak var kalmış.
Türklerin Anadolu’ya girişinden itibaren her dönemin ruhunu yansıtan mimari eserleri kesintisiz bir yürüyüşle bir solukta görebileceği tek şehir Tokat. O yüzden “900 adımda 900 yıl” diye adlandırıyor tarihin bu cömertliğini Tokatlılar.
Neredeyse her yapının ilk örneği burada. 1071’den sonra bütün Anadolu’daki en eski camii Garipler Camii mesela. 1080-1090’da Tokat fatihi Melik Danışmend Gazi tarafından inşa ettirilmiş. Ya da 1148 tarihli Anadolu’nun ilk medreselerinden Yağıbasan Medresesi. Veya tek kişilik konaklama imkanı sağlayan oda sistemiyle modern otelciliğin erken dönem uygulaması olan Deveciler Hanı. 900 yıllık Han’ın 2014’ten beri misafirleri, Gazi Osman Paşa Üniversitesi Konservatuvarı öğrencileri.
Camileri, medreseleri, hanları, hamamları, kervansarayları, köprüleri, konakları, çeşmeleri ile Tokat insanı hayrete düşüren bir güzelliğe, zenginliğe, derinliğe sahip. Asırlar boyu pek çok medeniyete ev sahipliği yapmanın, kervanlar ve elbette göçler almanın da etsisiyle, bütün ticaret yolu şehirleri gibi çok kültürlü, çok mezhepli ve hoşgörülü. İnsanı munis ve mutedil. Restorasyonu süren Tokat Mevlevihanesi de, Hacı Bektaş’tan sonra ziyaretçi sayısı en fazla Alevi ocağı olan Hubyar Tekkesi de o zenginliğin, kardeşliğin ve bir olmanın yaşayan şahitleri.
Tokat’tan bahsedip de, ikliminin letafetinden, sebzelerinin lezzetinden ve mutfağının şaheserlerinden bahsetmemek olmaz. Tokat kebabını ve bakla dolmasını bilhassa tavsiye ederim. Gitmişken ne yapın edin Ballıca Mağarasını da gezin. Dört milyon yaşı olan, hala an be an çözülen ve yeniden oluşan sarkıt ve dikitleriyle, 700 metreyi bulan yürüyüş yoluyla, birbirinden farklı galerileriyle insanı hem ürküten hem hayran bırakan bir güzellik Ballıca.
Beni acemi bir Evliya Çelebi gibi konuşturması boşuna değil Tokat’ın. İlk gördüğümde vurulduğum ve gizli ihtişamına kayıtsız kalamadığım bu şehri herkes görsün isterim.
Yazık ki 50-60 yıldır tuhaf bir suskunluğa bürünmüş Tokat. Selçuklu ve Osmanlı döneminde önemli bir merkez iken, alimler ve şairler şehri diye bilinirken ve üstelik 1950’lere dek en çok vergi veren ilk dört ilden biriyken sadece nüfus kaybetmemiş Tokat. Bir bilinmezliğe ve hatta yanlış bir önyargıya da mahkum edilmiş. Gidince anlıyorsunuz, sıkıcı bir taşra kenti sandığınız Tokat’ın asırların musikisiyle bugüne erdiğini ve hala ergin bir neşeye sahip bir şehir olduğunu. Selçuklu yapımı beş gözlü Hıdırlık Köprüsü’nün ıslah edilip halkın istifadesine açılan etrafı cıvıl cıvıl mesela her akşam.
1071 Malazgirt Zaferi’nden sadece iki yıl sonra fethedilen Tokat o bin yılın zenginliğini bağrında saklıyor hala. Değer bilenlerce görülmeyi, bilinmeyi, sevilmeyi bekliyor.