Durduk yerde Tamer hocayı gönder... Marcelo’yu kolayca gözden çıkaracak duruma gel... Aboubakar’ı kadroda tutmak konusunda gevşek davran... “Herkes satılabilir, gidebilir, gönderilebilir” de.. Bu yüzden, Oğuzhan’ın yuvadan uçma ihtimalini bile önemseme... Şenol Güneş’le sözleşme uzatırken, “Acaba olmuyor mu?” kuşkusunu yaratacak kadar elini ağırdan al... Şampiyonluğun en önemli etken maddesi Atiba’yı, sanki bu başarı da çok az katkısı varmış gibi algılatma çabası...
Bütün bunlar, iki kez üst üste şampiyon olan Beşiktaş’ın, başarı sonrasında yaşadığı “Sendrom-Semptom-Travma” belirtileridir. Bir değil, bir çok hastalığın ipuçlarıdır.
Beşiktaş yönetimi; başarının futbolculardan ya da teknik heyetten kaynaklanmadığını, doğrudan kendilerinin söz, yetki ve beceri sahibi olduğunu anlatmaya çalışan bir hava içinde... Onun için kimseyi umursamıyorlar, önemsemiyorlar.
Bunlar “En modern stadı da biz yaptık... Gelir düzeyini ilk kez 500 milyon liranın üstüne de biz çıkardık... Borsada en yüksek değer artışını da biz sağladık” diye diye; öyle bir havaya girdiler ki, Beşiktaş’a zarar verecek noktaya geldiler.
Bu gidiş. İyi bir gidiş değil...
***
Yönetimin “Ben merkezci” tavrı böyle sürerse; bırakın ard arda üçüncü kez şampiyon olma ihtimalini, yeni sezonda tarihinin en karanlık dönemini yaşama tehlikesine düşerler. Demedi demeyin.
Başarıyı seriye bağlamak hedefi, daha fazla ciddiyet gerektirir. Ama Beşiktaş, sanki işler hep böyle kolayca halledilecekmiş gibi bir rahatlık içinde... Hatta bu rahatlık, giderek fütursuzluğa dönüşüyor. Bu hava; kulübün en tehlikeli, en zarar verici rakibidir.
Beyler... Çalgı, çengi, vur patlasın-çal oynasın dönemi bitti... Yapılması gereken her işi “Yaparız/hallederiz/bitiririz” özgüveni ile ötelemeyin, ertelemeyin... Sahiplendiğiniz aşırı özgüven; EYP düzeneği gibi, beklenmeyen zamanda patlama riskini içerir.
İki yıl şampiyon olmuş gibi değil, hiç şampiyon olmamış gibi davranmaya ihtiyacınız var.
Yönetim gevşeme,
Beşiktaş’a sahip çık!