Beril Dedeoğlu hanımefendinin vefatı hepimizi derinden üzdü. Şubat’ın son günü beyin kanaması geçiren ve o günden bu yana tedavi görmekte olan Dedeoğlu’nun durumunu an be an takip ediyor, kendisi için Yüce Allah’a dua ediyorduk.
Çok ümitlendiğimiz anlar oldu ama geçirdiği komplikasyonlar sebebiyle durumu daha da kötüleşti ve Beril hocamız, ilahi takdirle Hakk’a yürüdü. Kendisine Rabbimizin af ve mağfiretini, merhamet ve lütf u keremini diliyorum.
Beril Hanım’la 63’üncü hükümette birlikte bakanlık yaptık, aynı kabinede çalışma fırsatı bulduk.
Akademisyen olarak sahip olduğu vukufiyet ve derinlikle bu devlet görevini de başarıyla yerine getirdi. Seçim hükümeti, Beril hocamızın aydın kişiliğiyle daha anlamlı bir hal aldı.
Kendisini ‘siyasetin acemisi’ gibi görerek iddiasız ve mütevazi bir şekilde hareket etse de, sanki uzun yıllardır devlet ve siyaset sahnesinde faaliyet gösteriyormuş gibi büyük bir rahatlık ve özgüvenle Avrupa Birliği Bakanlığı yaptı, görevi süresince çok başarılı bir performans ortaya koydu.
Meclis dışından alanında tecrübeli bir şahsiyetin bakan olması o gün için siyasete farklı bir soluk getirmiş oldu.
Beril Hanım uzun yıllar akademisyenlik yaptı; rektörlük, YÖK üyeliği gibi idare görevlerde bulundu. Ama hiçbir zaman kendisini ‘bürokrat’ gibi görmedi, çevresine karşı da bürokratik bir kalkan oluşturmadı.
Sivillik onun hem yaşam tarzı, hem düşünce tarzı olarak temel felsefesiydi. Bakan ve rektör olarak da sivildi, akademik düşünce biçimi ve entelektüel şahsiyet olarak da sivildi.
Demokrasiden, özgürlüklerden, hukuk devleti anlayışından hiç ödün vermedi.
Toplumun farklı kesimlerine yönelik kucaklayıcı, kuşatıcı, empati yapan tarzını hiç elden bırakmadı. Kimseyi ötekileştirmeden herkesi insan olarak gördü, herkesle samimi bir diyalog içinde oldu.
Star Gazetesi’ndeki yazıları hem bilimsel yetkinliğini yansıtıyordu, hem de dünya ve Türkiye gerçeklerine karşı bir duruş ve tavır ortaya koyuyordu.
Akademisyen olup teoride kaybolan, hayata somut bir şey katamayan veya etrafındaki gelişmelere kayıtsız kalıp tavır üretemeyen bilim insanlarından farklıydı. Bir fikri, bir duruşu, bir tavrı olduğu gibi, doğru bildikleri için mücadeleden kaçınmayan da bir kişiliği vardı.
Kendisiyle barışık insanlar özgüven sahibi oluyorlar. Beril Hoca, üniversitede, televizyonda, siyasal alanda veya hangi zeminde bulunuyorsa orada müthiş bir özgüvenle hareket eden, samimi tavırlarıyla etrafında sempati toplayan bir şahsiyetti.
Gazete yazıları da, televizyon konuşmaları da akademik çizgi ile popüler çizgi arasındaki hassas dengeyi başarıyla yakalıyordu.
Sayın Cumhurbaşkanımızın görevlendirmesiyle “Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu”na atanması hiç sürpriz değildi. Uluslararası ilişkiler, güvenlik ve stratejik konular denildiğinde Türkiye sınırlarını aşan bir yetkinliğe ve şöhrete sahipti.
“Uluslararası İlişkilerde Özel Bir Alan Bölgesel Bütünleşme-Kuramlar Yaklaşımlar Modeller”, “Uluslararası Güvenlik ve Strateji”, “Adım Adım Avrupa Birliği”, “Dünden Bugüne AB”, “Değişen Dünyada Yeni Dengeler”, “Dikkat İçeride Sınav Var” başlıklı kitapları onun uzmanlık alanını da ortaya koyuyor.
Gazetemizde yazdığı “Yeniden Nükleer Kutuplaşma”, “Küresel Düzeyde Keskinleşen Rekabet”, “ABD-Rusya Denetimli Gerginlik” gibi yazıların her biri adeta birer ders niteliğindeydi.
Demokrat, entelektüel, iyi yetişmiş ve derinlikli bir akademisyeni; mütevazi ve dost canlısı iyi bir insanı kaybettik.
Mekânı Cennet olsun…