Ramazan ayının son günündeyiz. Yarın bayram.
Müslüman dünyaya bir bakalım, bayramı kan ve gözyaşı içinde geçirecek ne çok belde ne çok insan var. Oysa dünyayı değiştirebilecek en tek güçlü dinamiğe sahibiz. İslam dini bireyden başlayarak toplumu devleti ve dünyayı değiştirmeyi en azından bunu istemeyi, bunun için çaba sarfetmeyi bir ödev olarak yüklüyor. İnanıyorsanız bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyemezsiniz. Namaz da oruç da bir hatırlama, hatırlatma vesilesidir. Allah'ın karşısındaki duruşumuz bize sorumluluklarımızı hatırlatıyor. Ailemiz, komşumuz, çevremiz, ülkemiz, tüm Müslüman kardeşlerimiz ve nihayet insanlık adına yüklendiğimiz sorumluk. Adına imtihan diyoruz bunun.
Çok ağır bir yük değil mi? Oysa o kadar da kolay ki, çünkü yapabileceğin kadarını yüklüyor. Değiştiremiyorsan bile söyle, söyleyemiyorsan buğz et bari diyor. Çünkü senin yaptığın benimkine, benimki ötekine eklenerek çoğalıyor.
***
Ramazan ayında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin İhvan ve Hamas'a destek verdiği gerekçesiyle Katar'a uyguladıkları ablukayı konuştuk. Müminlerin kıblesi olan Kabe'nin şehri Mekke ve Peygamberimizi ziyaret ettiğimiz Medine'yi yönetme salahiyetini elinde tutan Suudi kralının İsrail'in güvenliğini önceleyen bir politikada İslam düşmanlarıyla yan yana gelebildiğine, buna mukabil Müslüman halkların meşru temsilcileri olarak gördükleri kurum ve kişileri terörist olarak nitelediğine şahit olduk.
Suriye'deki savaş sürerken kaç Ramazan idrak ettik, kaç kez bayram ettik? Savaşın yetim, öksüz, evsiz yurtsuz bıraktığı çocuklara ev sahipliği yapan bir ülke olarak kaç bayramda hüzünlendik.
Bizi derleyip toparlayacak, meşveret yapmamıza vesile olacak, yan yana sah tutmamızı sağlayacak, birbirimizin canını, namusunu, emanetini korumakla emrolunduğumuz o kadar çok buyruğu var ki İslam'ın. Buna rağmen her birimiz bin parça olmuş haldeyiz. İslam dünyası terör ve ihanet örgütlerinin eliyle yürütülen, sermayesi de bizden çıkartılan, öleni de öldüreni de Müslüman olan bir koca savaş meydanına dönüşmüş durumda.
ABD'nin önce Suudi Arabistan'a sonra da Suudi yönetiminin abluka ilan ettiği Katar'a neredeyse bir hafta arayla yaptığı silah satış anlaşması bile İslam dünyasının içinde olduğu akıl tutulmasını anlatmak için yeterli bir örnek aslında.
İran ve Suudi Arabistan'ın itikadi farklılarla meşrulaştırılmaya çalışılan egemenlik mücadelesinin Müslümanlara çıkardığı fatura da keza aynı şey.
Tüm bu kavga dövüşten neredeyse kazançlı çıkan tek ülkenin İsrail olması, ABD'nin Suriye'deki isyanı iç savaşa dönüştürmek pahasına Irak'ta başladığı parçalama işlemini Suriye'de devam ettirmesi, PYD-PKK unsurlarını ordulaştırması ve bugün artık DEAŞ sonrası Suriye planlarının Rusya ve ABD arasındaki mücadeleye endekslenmiş olması...
***
Türkiye bu zaman zarfında bir direnç noktası olarak öne çıktı. Sınandı ve sınayanları hayal kırıklığına uğratacak bir mukavemet sergiledi. Üstelik bu süreç Türkiye'yi daha da güçlendirdi, kenetledi.
Bu bizim de hatalar yaptığımız gerçeğini değiştirmiyor.
Siyasette neyi gaye kıldığımız çok önemli. En küçük beldeden en büyüğüne işin neresindeysek orada, siyaseti insanoğlunun emrolunduklarının bir pratiği olarak algılayamıyorsak; eylemimizin bireyden topluma, millete, ümmete uzanan bir etki zinciri yarattığını hesap edemiyorsak zarar veriyoruz demektir. Kendimizden başlayarak o etki zincirinin ulaştığı en geniş çembere bile...
Müslümanların ahvalinden sorsalar bize savaşlar, kıyımlar, düşmanlıklardan sıra gelir mi başka tebessüm ettirecek bir iki örneğe?
Yarın bayram...
Müslümanların tüm dünyaya esenlik taşımalarına vesiledir bayramlarımız.
Bayramlaşabiliyorsak bayramdır.
Her dilek bir duadır, öyle olsun diyelim...
Bayramımız kutlu olsun.