CHP’nin sabık ve sakıt genel başkanı Baykal bir TV programında kendi taraftarlarının da tepkisini çeken bir cümle sarf etmiş.
“Referandumda hayır oyu veren %49’un cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül olabilir” demiş.
2007 yılında Gül’ün adaylığına da muhalefeteden aynı şahsın bu söylemi aslında AK Parti’yi içerden bölmeyi hedefleyen hinlikten başka bir şey değildir.
Bu söylem tanıdık bir fitneni fitilini ateşleme hamlesidir.
***
Aynı Baykal benzer bir fitneyi 2007 yılında da denemiş ve başarılı olmuştur maalesef.
2007 yılında Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına şiddetle muhalefet eden, 367 garabetine sarılan ve meclisi kilitleyerek cumhurbaşkanlığı seçimini imkânsız hale getirenBaykal, alternatif olarak teklif edilmesi halinde AK Partili bir başbakan yardımcısını (ismi malum) destekleyecekleri açıklaması yaparak parti içinde Erdoğan karşıtı bir hareketin fitilini ateşlemeyi denemiştir.
Parti bu fitneden uzak durmuş ama maalesef o başbakan yardımcısı bu fitnenin kurbanı olmuştur.
***
Aslında akıllı, ciddi ve dürüst bir devlet adamı olan o başbakan yardımcısı gerek CHP’nin bu mesajına gerekse o günlerde derin devletin AK Parti’nin kapatılacağı istikametinde yaydığı fısıltıya inanmış olmalı ki önce kenara çekildi, sonra kapatılması beklenen AK Parti’nin yerine doldurma amaçlı bir parti kurdu, bilahare amansız bir AK Parti muhalifi oldu. Sonunda partisini de kapatıp CHP yayın organlarında programlara katılıp Erdoğan aleyhine konuşan ve ciddiye alınmayan bir siyasetçiye dönüştü.
Ankara’nın kadın para ve makam diye bilinen üç fitnesinden üçüncüsünün kurbanı oldu.
Kısaca Baykal AK Parti’yi bölemedi ama o başbakan yardımcısının siyasi hayatını bitirdi.
***
Baykal’ın bu fitnesineGül’ün itibar etmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü Gül, Erdoğan liderliğindeki AK Parti’ye sırtını dönen partililerin iflah etmediğini çok iyi bilir. Ama AK Parti’yi destekliyor görünen kimilerinin bu fitneyi körüklemeyeceğinden emin değilim.
Çünkü Gül, Arınç, Davutoğlu, Atalay, Babacan, Çelik ve Dinçer gibi partinin kuruluşundan beri önemli görevler ifa etmiş ama bugün vitrinde bulunmayan değerli şahsiyetlere yönelik bazı karalama kampanyalarına şahit oluyoruz.
***
İşin garibi ben bugüne kadar Erdoğan’dan, alenen aleyhinde konuşan o başbakan yardımcısı hakkında bile bir kem söz işitmedim, okumadım. Diğerleriyle ise ilişkileri kameralar önünde cereyan ediyor.
Erdoğanyol arkadaşları hakkında olumsuz laf etmiyor. Çünkü sıradan bir vatandaşın oyunu almak için ömrü boyunca kılı kırk yararak siyaset yapmış, tecrübeli ve birikimli bir siyasetçi olarak binlerce oyu etkileyecek isimleri ötelemenin siyaset olmadığını biliyor.
***
Karalanan şahıslardan kimileri “Ben hâlâ iyi bir AK Partiliyim” demesine rağmen birilerinin bu şahsiyetleri gazetelerde, televizyonlarda ve sosyal medyada karalamaya devam etmelerinin AK Parti’ye ve Erdoğan’a zarar verdiğini düşünüyorum.
Hataları ve farklı düşünceleri olsa bile -ki insanlar hata da edebilir farklı da düşünebilir, kırgın da olabilirler- onları kazanmak dururken, ötelemek ve itelemek siyaset değildir.
Dün Erdoğan ve AK Parti’ye muhalefet etmiş ve aleyhte konuşmuş onca insanın bugün AK Parti’de önemli mevkilerde siyaset yapmasına gösterilen hoşgörünün parti kurucularına gösterilmemesinin tutarlı bir tarafı olabilir mi?
Siyaseten yanlış ve ahlaken de çirkinolan bu tür yaklaşımlara önemli seçimlerin yaşanacağı yeni dönemde izin verilmeyeceğini düşünüyorum.