Şu bayat “şeriat geliyor”, “yobazlar laik yaşamı tehdit ediyor” senaryosunun birbirini tekrar eden kokuşmuş versiyonlarından kusacağız artık.
Peş peşe iki karikatür olay hızla sokuldu gözümüze geçen hafta.
Birinde, 28 Şubat’ın “irtica gardırobu”ndan fırlamış takkeli, şalvarlı biri, elindeki tarha ile Atatürk heykeline her yönden saldırıyor.
Fotoğraf açıları uygun, ışık süper, oyuncu full aksesuar.
Diğer vakada ise herkes istediğini giyip istediği yerde özgürce gezebiliyorken, aniden bir parkta bir görevli, bir kadına “bu kıyafetle parka giremezsin” deyiveriyor!
Akşamına –en önde yine bir başörtülünün model diye gezdirildiği- CHP faaliyetlerine destek olsun diye de araya “adalet” kavramının sokuşturulduğu “kıyafetime karışma” protesto gösterisi…
Peşi sıra yaşam biçimini koruma etkinlikleri…
Endişe etmekten ölüyoruz feryatları…
İş iki günde öyle bir noktaya getirildi ki, tepkiler 28 Şubat’ta başörtülüleri kamusal alandan dışlamak için uydurulan en saçma yasak gerekçelerinin şiddetini bile solladı.
(Benim favorim şudur bu arada, hatırlatmadan geçmeyeceğim. “Diyelim türbanlı biri parkta yürüyor. Ben de o ara parka giriyorum. Park o an kamusal alan haline gelir. Kadın türbanını açmak zorundadır” diye beyanat veren bürokratları oldu bu ülkenin, 28 Şubat günlerinde. Vay be!)
Her dem zinde bu eski “irtica geliyor” yaygaracıları ile güncellenmiş haliyle “gündelik yaşam endişecileri”nin oluşturduğu yapay gündemde, müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesiyle ilgili yasa tasarısının sağlıklı şekilde tartışılması imkansızdı, haliyle.
Türkiye sosyolojini tanımayan, çevreden merkeze doğru hareket eden toplumsal kesimlerin geçirdiği dönüşümü algılamaktan aciz dar bir çevrenin sahte klişelerle giriştiği beyhude bir polemiğin ortasındayız yine kaç gündür.
90’lı yılların ortasında “dindarlar mini eteklilerin bacaklarına kezzap atacak” diye başlayan ve laiklik övgüsüyle biten korkunç kamusal masallarda bir arpa boyu yol alınmamış baksanıza.
Öte yandan, bu üretilmiş yanlış algıyı doğruymuş gibi algılatacak başka lüzumsuzluklar da yok değil.
Televizyonların reyting alıyor diye çıkartmaktan pek hoşlandığı Cübbeli Hoca’nın kadınları aşağılayan, mütemadiyen cinsellikle, satrançla ilgili bir yığın geçmiş zaman yorumunu dinin buyruğuymuş gibi ortaya sürmesi kadar vahimdir Hayrettin Karaman’ın utandıran son yazısı.
Özellikle de “Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaa kapılıyorum: Sanki farklı olanlara şunu diyor: ‘Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var’ cümlelerini yazabildiği için Hayrettin Karaman’ın çok utanması ve kadınlardan özür dilemesi gerekir.
Ümmet, mezhepçilikle parçalanıyor, terör örgütleri çocuklarımıza musallat oluyor, Mescidi Aksa İsrail tarafından işgal ediliyor iken Müslümanların sorunlarına çözüm aramak yerine televizyonlarda deve sidiğini saatlerce tartışan ve "hoca" titriyle toplum önünde saçmalayanlar birkaç şeye birden sebep oluyor.
Bir:“İrtica geliyor”, “kıyafetime karışma” türü yapaylıklara gerçeklik efekti oluşturuyorlar.
İki:Okumuş dindar kadınlar öteden beri mesafeli yaklaştıkları geleneksel din anlayışından bu tür çirkinlikler nedeniyle daha hızlı kopuyor ve kişisel bir yolu biraz da el yordamıyla bulmak zorunda kalıyorlar.
Üç:Laiklik, dindar kadınlar için de dini -bu tür sapkın söylemlerden uzak şekilde- kendi inandıkları gibi yaşayabilme özgürlüğünün garantisi haline geliyor.
Dört:Din alimlerinin saygınlığı zedeleniyor, sözü değer kaybediyor. FETÖ gibi, DEAŞ gibi dini kullanan sapkın yapıların gençlere tasallut ettiği bir dönemde böylesi bir değer kaybının bedeli şüphesiz yine insan oluyor.
Beş: İslam dünyasının, Türkiyeli Müslümanların gerçek meselelerini çözme ihtimalini geciktiriyorlar.