İslam dünyasının kendi problemini kendisi çözmeyince dış güçlerin müdahale alanı haline gelmesi garipsenecek bir durum değil.
Dış güçler de kendi çıkarlarından başka hedef gözetmeyecekleri için yapacakları müdahale elbette ki memnun etmeyecektir.
Suriye’ye yapılan füze saldırısının asıl sıkıntı çeken Suriye halkını memnun etmediği gibi.
***
Suriye’nin problemi dikta yönetimidir.
Halkına insanca yaşama hakkını çok gören, yedi yıldan beri de bir milyona yakın vatandaşının hayatını kaybetmesine ve milyonlarcasının yurdunu terk etmesine sebep olan zalim yönetim.
Suriye probleminin çözümü mevcut zalim yönetimden kurtulup halkın kendi iradesiyle belirleyeceği bir yönetimdedir.
Krizin başında ABD’nin de içinde bulunduğu Suriye Dostları olarak bir araya gelen ülkelerin ortak tespiti böyleydi.
Çıban başı Esed yönetimiydi.
***
Takip ettiği ilkeli dış politikasıyla Türkiye hariç diğer dostlar bu hedeften vazgeçtiler.
İsrail’i tehdit eder endişesiyle Esed’i demokratik bir şekilde iş başına gelecek yönetimetercih ettiler. Tıpkı Mısır’da olduğu gibi...
Sonra piyasaya bir örgüt (DAİŞ) sürdüler ve onunla mücadele adı atında bölgeye demir attılar.
Bölgenin yeniden dizaynı için adım adım hedeflerine doğru ilerlemeye başladılar.
Hatta hedeflerine engel olarak gördükleri Erdoğan’ı devirmek için 15 Temmuz darbe girişimine bile destek verdiler ve darbecileri hâlâ da destekliyorlar!
***
Erdoğan hem darbe girişimini Allah’ın izniyle etkisiz hale getirdi hem de Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla bölgenin dizaynını ve özellikle güneyimize yerleştirilmek istenen ikinci İsrail projesini engelledi.
Erdoğan liderliğindeki Türkiye, Suriye sorununun çözümünde ne Rusya tarafına ne de ABD tarafına yamandı.
Her iki tarafla da ilişkisini sürdürdü ancak bağımsız bir politika izledi.
İran ve Rusya ile ilişkisini ABD’nin de içinde bulunduğu batıdan kopmadan yürüttü yürütmeye çalışıyor.
***
Rusya ve İran ile sorunun çözümü için masaya oturduğu gibi batı ile masaya oturarak hem ikaz etti hem de çözüm yolunu gösterdi.
Rusya ve İran ile ilişkisini sürdürürken onların bütün politikalarını kabul etmedi. Esed’in desteklemesine karşı çıktı.
Batı ile de ilişkisini sürdürürken doğruları kabul edip yanlışları reddetti.
Macron bu dengeli ve isabetli politikayı anlamadığı için ‘Türkiye’yi Rusya’dan ayırdık’ açıklamasını yaptı. Tabii ki cevabını da aldı.
***
Esed’in tesislerine yapılan füzeli saldırıyı zalime karşı yapılan bir harekat olduğu için onayladı ama asla yeterli bulmadı. Hem geç kalmış hem de Esed’e hayat öpücüğü verdiği için yetersiz buldu.
Aslına bakılırsa bu bir saldırı bile değildi sadece kimyasal konusunda bir mesajdan ibaretti.
May’in söylediği gibi Esed’i devirmeyi hedef almıyordu. Yani Esed kimyasal haricinde klasik silahlarla halkını öldürebilirdi!
Tesisleri boşaltacak süre de tanınmıştı.
Dolayısıyla tiyatro diyenler çok da haksız sayılmazdı.
***
Batının kimyasal silaha karşı bu aşırı duyarlılıkları asla insan hayatına değil.
Kimyasal silahı Suriye halkına karşı da tehdit olarak görmüyorlar.
Kimyasaldan asıl rahatsız olan İsrail’dir. YaEsed çılgını bu silahı İsrail’e karşı kullanırsa ya da İsrail karşıtlarının eline geçerse endişesidir.
Yoksa Suriyeliler, Iraklılar, Libyalılar ve Yemenliler ölmüş umurlarında bile değil.
Amaç İsrail’i korumak!
ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Nikki Haley’in ABD’nin Suriye'den çekilmesi için öne sürdüğü, kimyasal silahların etkisiz hale getirilmesi, DAİŞ’le mücadele veİran’ı durdurma gerekçeleri masal anlatmaktan öte bir şey değil.