Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani’nin ‘bağımsızlık referandumu’ ısrarı sürüyor.
25 Eylül’de planlanan referandum için son 2 gün.
Barzani, Irak merkezi yönetiminden beklediği ‘garantiler’ için bugün gelecek cevabı bekliyor.
Bu garantiler gelir ve uluslararası toplumdan, yani ABD, İngiltere, Türkiye’den de güvence alırsa referandumu ‘ertelemesi’ mümkün.
Ama ‘dönmek’ için zaman tükendikçe Kürtler nezdinde beklenti de yükseldi.
Barzani ne istiyor?
Bağımsız Kürdistan devleti mi?
Hem evet, hem hayır, hem de ‘hemen’ değil…
Barzani, bir bağımsız Kürdistan ilanını ‘referandum’ şartından çıkarıp ‘cebine koymak’ istiyor.
İstediği zaman çıkaracağı bir ‘koz’ olarak.
Ve tarihsel Türkmen kenti olan Kerkük’ü de kapsayacak şekilde.
Oysa Irak’ın, İran’ın, Türkiye’nin, ABD, İngiltere ve Rusya’nın karşı durduğu bir ‘bağımsızlık’ Kuzey Irak için özgürlük değil ‘felaket’ anlamına gelir.
Bağdat bütçesinden para gelmiyor.
Tek gelir kaynağı petrol.
Biraz da ticaret.
Petrolün satışını da ticareti de Türkiye üzerinden yapıyor.
Türkiye Kerkük petrolünü Ceyhan’dan satmasa veya satılan petrolden Erbil’in yüzde 17 payını ayırmayıp Bağdat’a verse para yok!
Gümrük kapıları kapanırsa kuruyemişten buzdolabına kadar dükkanlarda satılacak mal yok!
Peşmerge maaşları için ABD ile yapılan 800 milyon dolarlık anlaşma iptal edilirse askere verilecek maaş da yok!
Barzani böyle bir ‘bağımsız Kürdistan’ istemiyor.
Tekrar olacak; elinde bir ‘koz’ istiyor.
Bunu da daha önce verilen sözlerin tutulmamasına bağlıyor.
Ama aslında bu kozu başkanlık seçimi öncesi kendisi için istiyor.
Başkanlık seçimi gecikti, hatta Barzani birkaç darbe girişimi atlattı. En son 1 Kasım’da seçim yapılması kararlaştırıldı.
Barzani seçime bağımsızlık kartını cebine alarak girmek istiyor.
Bu yüzden referandum ‘hemen’ bir sonuç doğurmayacak.
Ancak Barzani veya bir başka ‘başkan’ın, cebinde Türkmen kenti Kerkük’ü de kapsayan bağımsızlık kartını taşıması ‘sorun’ olarak görülüyor.
‘Bir başka başkan’ifadesini özellikle kullandım.
Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘elindekileri de kaybeder’ mesajının açılımı oraya kadar genişler.
Barzani yönetimi Washington, Bağdat ve Tahran’la ‘çatışma’ pahasına kendisini ekonomik ve siyasi olarak destekleyen Türkiye’nin katkısını unutmuş olamaz.
Başkanlığını korumasındaki katkısını…
Türkiye’nin tavrı ‘diyet ödetmek’ değil.
Bunun kanıtı bugüne kadar yaptıkları.
Türkiye yardımlarını ve desteğini, ABD gibi 800 milyon dolarlık ‘maaş anlaşması’nı kameralar önünde sadaka verir gibi imzalatarak yapmadı.
Ya da İran gibi Talabani’nin partisi KYB üzerinden, hatta zaman zaman PKK ile tehdit ederek...
Bugün de diyet istemiyor.
‘Siyasi akıl’istiyor.
Irak-Suriye hattının ‘mikro devletçiklere bölünmesi’ projesini görmesini istiyor.
Oldubitttiye getirilen bir referandum ve dahası Kerkük’ün gasp edilmesi Türkiye’nin gösterdiği dostluk ve dayanışmaya ‘ihanet’ olarak değerlendirilir.
Karşılığında kazanılacak Türkiye’nin yerini tutacak bir dostluk veya daha avantajlı bir ulusal çıkar da görünmüyor.
Aksine Bağdat ve Tahran ordularının (Haşdi Şabi), ABD destekli PKK/PYD/YPG tehdidi açık ve yakın!..
Barzani, ABD’nin güçlendirdiği PKK/PYD/YPG’ye karşı elde etmeye çalıştığı ‘koz’u, bizzat onlara teslim etmiş bulabilir kendini.
Ankara, bugün yapılacak MGK toplantısında bu konuyu değerlendirirken, Barzani’ye veya Kürtler’e karşı bir tavır değil, bir ‘dost tavrı’ ortaya koyacaktır.
Herkesten daha fazla uyaracak ama herkes çatışsa da çatışmayacaktır.
Dostluk elini hep havada tutacaktır.
Beklenti, Bağdat ve Erbil arasında, özerkliği, Peşmerge’nin durumunu, Musul ve Kerkük’ün statüsünü de netleştirecek bir anayasa değişikliği üzerinde uzlaşmaları.
Türkiye buna garantör olur.