Nihayet itiraf etti... Onca sıkıştırmadan sonra PKK ve PYD’nin terör örgütü olduğunu nihayet itiraf etti.
Kemal Kılıçdaroğlu’ndan söz ediyorum, başka kim olabilir ki?
Hayatı boyunca şöyle keyifle kurulup “PKK terör örgütüdür” diyememiş, bilakis bu örgütün terör faaliyetlerini manidar bir suskunlukla karşılamış ve hatta “Niye silah bıraksınlar ki? Onlar DEAŞ’a karşı savaşıyor” diyerek bu teröre zımni destek vermiş Kılıçdaroğlu...
Hendek ve çukur döneminde de, “Hendekteki arkadaşlardan rica ediyorum, lütfen böyle şeyler yapmasınlar” diyerek, zımni desteğini bir başka (ileri) boyuta taşımıştı.
Konuyu biliyorsunuz...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ey Kemal, PKK, PYD terör örgütü müdür? Yiğitsen açıkla!” demişti.
Kılıçdaroğlu dün kürsüye çıktı ve “Evet, yiğidim” dedi, “Bunlar terör örgütüdür.”
Onca tazyikten sonra nihayet itiraf edebildi ama “kurnazlığı” da elden bırakmadı... Yargıtay’ın 21 Mayıs 2015’teki “PYD, YPG, PKK terör örgütüdür” kararının atıf yaparak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı terör örgütüne yardım ve yataklıkla suçladı.
Sonra da, her derde deva Mahmut Tanal’ına dönerek, “Salı günü git, dilekçeni ver, Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulun” talimatını verdi.
Suç duyurusunun nedeni, Salih Müslim’in Ankara’ya davet edilmesi imiş...
Kılıçdaroğlu böyle diyor...
Kendisi anlatsın: “Gözlerinden öptüğüm Recep. Sen mahkeme kararına rağmen, terör örgütü saymasına rağmen, sen hangi vatansever duygularla Salih Müslim’in ayağına halılar serdin? Yiğitsen açıkla. Şerefliysen açıkla. Açıklayabilir mi? Emin olun, tık çıkmaz.”
Bu “Türkçe ve terbiye özürlü” açıklamasında Kılıçdaroğlu esasında PKK ve PYD’nin terör örgütü sayılmamasını arzu ettiğini söylüyor: “Terör örgütü olsalardı, Salih Müslim’in ayağına kırmızı halı serilmezdi. Madem terör örgütü diyorsunuz, o zaman siz de yardım ve yataklıktan suçlusunuz.”
Bu CHP’liler çok kurnaz.
Hem de yalancı ve kötü niyetli.
PKK silah bırakma kararı aldığında, “PKK terör örgütüdür” diyorlardı.
PKK yeniden silaha sarılınca “terör örgütü” ifadesini lügatlerinden çıkardılar.
Bir kere, kimse Salih Müslim’in ayağına kırmızı halı sermedi. Evet, Ankara’ya çağrıldı ama kendisine müstevliyle iş tutmaması ve ülkede yürümekte olan “çözüm süreci” çerçevesinde hareket etmesi gerektiği söylendi. Bunun tarihi de, Yargıtay’ın mahut kararından çok öncedir. Ama Salih Müslim (ve örgütü), Türkiye’yle düşman olmayı seçti. Tıpkı, “silah bırakıyoruz” deyip masa kurduran, sonra masayı devirip kaçan sahtekâr PKK/HDP gibi...
Bugün “barış olsun, sorunlar müzakereyle halledilsin” diyenler (ki, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve onun genel başkan yardımcılığına getirdiği Öztürk Yılmaz, namı diğer Muhasebeci Kenan “barış” ve “müzakere” fikriyatını sıklıkla dile getiriyor,) çözüm süreci yürürlükteyken anti-Kürt, anti-HDP bir çizgiye savrulmuşlardı. Barıştan ruh gibi tırsıyorlardı. PKK’nın silah bırakacak olması uykularını kaçırıyordu. Çözüm sürecinin bir parçası olarak devreye sokulan “Akil İnsanlar Heyeti”ne etmedikleri hakareti bırakmamışlardı. Bir adamları (Haluk Koç) aracılığıyla da suç duyurusunda bulunmuşlardı: “AKP, teröristlerle masaya oturuyor.”
Bu CHP’liler böyle... Yatacak yerleri yok.
Erdoğan “barış” diyor, siyasi hayatını riske atıp “çözüm masası” kuruyor... “Sen PKK’yı mı meşrulaştırıyorsun?” diye itiraz ediyorlar.
PKK çatışmasızlık sürecine son verip “devrimci halk savaşını” başlatıyor, sağda solda bomba patlatıyor, karakollarımıza saldırıyor... Devlet de, naçar, “terörle mücadele” kararı alıyor. Bu kez, “Savaşla olmaz. Meseleler müzakereyle halledilsin” diye itiraz ediyorlar.
Barışla olmuyor... Savaşla olmuyor...
Nasıl olacak peki?
Barış denince ödü kopan yiğidin bir önerisi var mı?
Nihayetinde ne olsun istiyorlar?