1990’lı yılların sonlarında yazdığım bir yazıda Başkanlık sisteminin tıkanan sistemin değişimi ve demokratikleşmesi için gerekliliğini savunmuştum. O günlerde sistemden kaynaklanan sorunlar, yönetme kabiliyetini kaybeden zayıf koalisyon hükümetleri sebebiyle daha belirgin hale gelmişti. Özal’ın, Türkeş’in, Demirel’in zaman zaman dile getirdiği Başkanlık sistemi o zaman bile eski bir tartışma konusuydu.
Üç açıdan da sistem yürütülemez haldeydi: Birincisi dünya ve ülke gerçeklerinden kopuk olan statükocu ideoloji, ikincisi sorun çözme kabiliyetini yitiren idari ve yönetsel sistem, üçüncüsü istikrar üretemeyen siyaset kurumu ve zayıf siyasi aktörler…
Türkiye, değişimin önünde ayak bağı olan ideolojilerin etkisinden kısmen kurtuldu. AK Parti sayesinde güçlü bir hükümet ve istikrar da var. Ama sistem sorunu çözülebilmiş değil. Bu yüzden araba el freni çekilmiş halde sürat yapmaya çalışıyor.
O gün demişim ki: “Meclis çoğunluğuna sırtını vermiş, vizyonu olan ve güçlü bir siyasi iktidarın bugün birçok problemi çözmede başarılı olabileceği doğrudur. Ancak anayasal değişikliklerle takviye edilmemiş, bürokratik/idari mekanizmada, yürütme/yasama/yargı üçlüsünde, topyekûn yönetim felsefesinde revizyona gidilmemiş bir ortamda siyasi iktidarın meclis çoğunluğuna dayanması da çok anlamlı olmayacaktır”. Yani AK Parti daha kurulmamışken yaptığım yorumda AK Parti gibi güçlü bir iktidarın varlığının dahi meselenin çözülmesine yetmeyeceğini vurgulamışım.
Hüseyin Yayman’ın Türkiye’de Devlet Reformu ve Başkanlık Sistemi (Doğan Kitap, 2016) adlı kitabı geçmişten günümüze bu konuyu masaya yatırıyor. Kitabı okuyunca çok eski dönemlerden itibaren siyasi liderlerin Başkanlık üzerinden nasıl çıkış yolları aradığını görüyorsunuz. Örneğin Özal, Başkanlık sistemini Türkiye’nin 21’inci yüzyılda varoluşu açısından hayati bir gereklilik, tabiri caizse bir hayat memat meselesi olarak görüyordu. Erbakan hoca, Özal’dan çok önce 1969’lardan itibaren MNP ve MSP programlarında bile Başkanlığı öneriyordu.
Geleneksel olarak siyasi tavırlara baktığımızda statükocular Başkanlık sistemine karşı çıkmış, değişimden yana olanlar Başkanlığı savunmuştur. Aslında tarihe geçen sağ liderlerin neredeyse tamamı Başkanlık sistemine olumlu yaklaşmıştır. Rejimle sistemi birbirine karıştıran sol cenahta ise genel bir ayak direme hali vardır.
Eğer başkanlık sistemiyle diktatörlük ve otoriter bir yönetim anlayışı gelecek olsaydı, 10 yılda bir darbeyle kontrollerini sürdürmek için çalışan statükocu/zinde güçler Başkanlık sistemine geçerek istedikleri düzeni sürdürürlerdi. Ülkedeki statüko bloku otoriter/vesayetçi anlayışı sürdürmek için bu yönteme sarılmadı tam aksine değişimi/demokratikleşmeyi savunanlar bu konuda ısrarcı oldular.
Gelinen noktada iş ciddileştikçe başkanlık tartışmasının rasyonel zemine doğru kaymaya başladığı söylenebilir. Kategorik reddiyecilerin fazla söyleyebildikleri bir şey yok. AK Parti’nin düzenlemesine karşı olanlar da şekil ve muhteva yönünden eleştiri getirmeye çalışıyorlar.
Milliyetçi çevreler yakın geçmişte çözüm süreci bağlamında Başkanlık sistemine geçilerek Türkiye’nin eyaletlere ayrılacağını, bölüneceğini falan söylüyorlardı. Şimdi bunun da çok saçma olduğu görülmüş olmalı ki, daha pozitif bir yaklaşım serdediliyor. Zaten HDP’lilerin başından beri Başkanlığa karşı çıkmaları da bu iddiaları boşa çıkarmaya yetmişti.
Sistemin ne getirip götüreceğine bakmak yerine zihnindeki hayaletlerle kavga edenler, meseleyi Erdoğan’a endekslemekten kurtulamadıkları için fobilerini de yenemiyorlar.
Kimileri eleştirse de Sayın Bahçeli’nin tavrı siyasal uzlaşma açısından anlamlı olduğu kadar, ülkemizin içinden geçtiği hassas süreç açısından da hayati önemdedir. Bu AK Parti’ye verilmiş bir destek değil, Türkiye’nin geleceğine verilmiş bir destektir. Nitekim Sayın Erdoğan’ın Genel Başkan olduğu Başbakan olamadığı geçiş sürecinde CHP’nin tavrı da bir garabeti ortadan kaldırmayı amaçlamıştı.
Bu konuda siyaset kurumunda geniş tabanlı bir uzlaşı geçmişte olmadığı gibi bugün de olmayacaktır ama millet nezdinde daha büyük bir mutabakatın oluşması mümkündür. Nitekim Başkanlık referandumu halkın büyük uzlaşısını ortaya koyacaktır.