“Devlet Bahçeli’yi en az Recep Tayyip Erdoğan kadar önemle korumak zorundayız, çünkü, emperyalizmin oyunlarını bozan bu siyasi aktöre Türkiye’nin ihtiyacı var...
O, 7 Haziran 2015 seçimi öncesinde yaşanılan ve HDP’yi, CHP ile birlikte bu ülkenin iktidar koltuğuna taşıma telaşı yaşayan emperyalist stratejiyi fark edip daha seçim sonuçları açıklandığı anda “erken seçimi” ülkeye dayatan liderdir...
O, darbe sevdalılarına geçit olmadığını “önce bizim cesedimizi çiğnersiniz” diye seslenen liderdir...
O, hükümete, terörle mücadelesinde “milletin duası ve bizim desteğimiz arkanızdadır” diyen liderdir...
AK Partililer ve Erdoğan’dan ricam, aranızda siyasi tartışma yaşasanız da (demokraside normaldir, hatta gereklidir) Bahçeli’yi asla incitmeyin...
O, milletine karşı görevini yapan bir adam...”
Bu satırları toplum, 15 Temmuz kanlı saldırısının sıcaklığını yaşarken, 17 Ekim 2016’da yazmışım. (Bahçeli’yi Erdoğan kadar korumak zorundayız, STAR)
İlk hedef MHP ve Bahçeli’dir...
Bahçeli’nin bugün sergilediği tutum, yakın tarihin süzgecinden geçirildiğinde, yadırganacak bir duruş değildir. Çünkü, MHP ve lideri Devlet Bahçeli, FETÖ’nün ilk açık hedefidir. Konu, 2011 seçimi öncesinde sergilenen -ne yazık ki o dönemdeki FETÖ’cü yapılanma nedeniyle hukukun tam olarak üzerine gidemediği- kaset kumpaslarıyla başlamış, 2012’de Kongre öncesinde Merkez Yönetim Kurulu’nu ele geçirmek için partiye sızdırılan isimlerle sürmüştür.
Devamında yaşanılanları biliyoruz, MHP, 15 Temmuz saldırısı öncesinde Bahçeli’den alınmak istendi. Bu yönde FETÖ’cü hakimlerin verdiği olağanüstü kongre kararları orada duruyor.
Bahçeli ve kadrosunun, MHP’yi, Meral Akşener’in temsil ettiği muhalefete teslim etmemekte gösterdikleri kararlılığın önemini bugün daha iyi anlıyoruz.
Muhalefet başarıya ulaşsa, anti-emperyalist cephede büyü bir delik açılmış olacak, darbeye karşı kararlı direniş sergileyen Bahçeli’yi gözler çok arayacaktı.
Yine FETÖ kaynaklı bir kaset kumpası ile kenara çekilmek zorunda kalan Deniz Baykal’ı Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi FETÖ çizgisine taşıması, PKK-HDP ile ittifak stratejileri geliştirmesi karşısında aramadık mı?...
Siyaset ve şaibe...
MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay’ın katıldığı bir TV programında İYİ Parti’yi kast ederek “FETÖ'nün bugüne kadar her şeyi vardı bir partisi yoktu, şimdi partisi var” demesi, kuşkusuz, bu partinin son 6 yılda yaşadığı iç saldırılardan kaynaklanan tecrübelere dayanıyor. Partinin genel başkanı Meral Akşener’in öznel olarak bir FETÖ operatörü olduğunu söyleyebilir miyim, hayır, çünkü bir gazeteci olarak bu iddiayı mutlaka belgelemem gerekiyor.
Ama, Meral Akşener’in nesnel olarak FETÖ’nün çıkar, hedef ve stratejileri doğrultusunda siyasi çaba gösterdiğini söyleyebilir miyim, evet, bugüne kadar yaşanılanların analizi bu gerçeğe çıkmaktadır. Bunu, Pensilvanya’dan talimat alarak yapmayabilir, kendi siyasi hedeflerinin bu tür bir strateji ile örtüştüğünü düşünebilir, ama siyasette izlenen yollardan çok, varılan sonuçlar önemlidir.
Siyaset, millet açısından hayati önemdeki bu kadar hassas bir konuda “şaibe” kaldırmaz, zaten, son kamuoyu yoklamaları da İYİ Parti’nin “ölü doğmuş bir çaba olduğunu” gösteriyor.
AK Parti-MHP ittifakı doğal sonuçtur...
Çünkü, emperyalizm, milletin çoğunluk sosyolojisini, yani, milliyetçi-muhafazakar kesimi hedef aldı. “Çoğunluk seçmen omurgası” bu mutabakat ile emperyalizme karşı milli cepheyi kendiliğinden oluşturdu, liderlerin yaptığı, işin adını koymaktır.
Bu mutabakatın AK Parti’ye güneydoğu oylarını kaybettireceğine ilişkin iddialar ise bilimsellikten uzaktır. Kürt halkı, HDP’ye verdiği oyların kendisine hendek-barikat savaşı olarak döndüğünü, PKK’nın Amerikan bayrağı altında savaştığını gördü, geçiniz...
HDP bölgede veya büyük kentlerde kitlesel sivil bir toplantıya cesaret bile edemiyor, oyları ise şimdiden yüzde 6.5 düzeyine düşmüş durumda.
Asıl tartışılması gereken, CHP-HDP ittifakının, geleneksel CHP tabanında oluşturacağı çözülme olmalıdır.Hangi vatansever CHP’li, halktan aldığı yüzde 13.1 oyu PKK’nın emrine vermiş bir HDP için oy kullanabilir, kullandıktan sonra rahat uyuyabilir?..
Bahçeli’nin cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili erken çıkışı, 2019’a uzanan süreci bir takım siyaset mühendisliği girişimleri ve zırva tartışmalarla geçirmemizi engelledi. Bu, aynı zamanda, AK Parti içinde kıpırdanmaya çalışanlara da net ayardır.
Kuşkusuz, Erdoğan, artık, partisi içinde gerekli temizliği yapacak manevra alanına da sahip oldu, bunu kullanacaktır.
Hareketli bir dönem, ama tünelin ucundaki ışık göründü gibi...