Bacımız kimseden korkmuyor... Diyor ki, “Tayyip Bey ile ikinci tura kalacağım ve nasıl mücadele edip kazanacağımı da göreceksiniz...”
İddialı olmak iyidir.
Mehmet Bekaroğlu’nun yaptığı gibi, elinize geçirdiğiniz uyduruk bir ankete dayanarak konuşuyorsanız, bu öngörünüzün gerçekleşeceğini, yani seçimin ikinci tura kalacağını düşünebilirsiniz.
Dolayısıyla, “bacımız” Meral Akşener’in de böyle düşünmesinde beis yok.
Fakat bacımız yine de terbiyeli bir insan, “Tayyip Bey” diyor, nezaketi elden bırakmıyor.
Bekaroğlu büsbütün kendini salmış durumda; bazı ağzı ve nefsi bozuk Cumhuriyet gazetesi yazarları gibi “RTE” nitelemesini kullanıyor. Şaşırtmıyor. Bekaroğlu’nun utanmaz bir adam olduğunu söylemiştim. Hakikaten şaşırtmıyor.
İddialı bacımıza şunu söylemek isterim:
Mücadeleyi “meşru” çerçevede yürütmek ve rakiplere meşru çerçevede meydan okumak her şeye rağmen demokratik olgunluğa işaret eder.
Bunlar iyi şeylerdir.
Fakat Meral bacımız, siz darbeden hemen önce, “Yoo, bu böyle gitmeyecek... 15 Temmuz’dan sonra işler değişecek. Göreceksiniz, değişecek. Ben Başbakan olacağım...” diyordunuz.
Kaçtır soruma cevap alamıyorum:
Ne olacaktı 15 Temmuz’dan sonra?
İşler nasıl değişecekti ve siz nasıl Başbakan olacaktınız?
Hangi “meşruiyetle” bu makama gelecektiniz?
Darbenin önünde ve arkasında bir “seçim” ya da “kongre” bulunmadığına göre, işlerin değişeceğine ilişkin yüksek öngörünüzün kaynağı neydi?
Bunu bilmek istiyoruz!
Bilelim de, ikinci turda oyumuzu ona kullanalım!
KALIPSIZA NOT:
Pes ettiğini, tüm sözlerini geri aldığını, benimle baş etmenin mümkün olmadığını/olmayacağını söylüyorsun sinik ve güya gadredilmiş, haksızlığa uğramış bir dille... Ve ekliyorsun: “Sen büyük bir gazeteci yazarsın, tüm köşeleri bileğinin hakkı ile aldın, daha ne köşeler alacaksın, hepsi sana helal olsun!”
Demek ki, “Mehmet Bekâroğlu terbiyesiz bir adamdır” derken haksız değilmişim.
Bir psikiyatri profesörü olarak, sınır tanımaz sinisizminin ve kibrinin hangi halete işaret ettiğini kendin bul.
Bir köşeye konuşlanmayı “başarı” sayıyorsan, elbette bileğimin hakkıyla aldım... Sen kahve köşelerinde içi boş “İslam devrimi” nutukları atıp gariban çocukları dolduruşa getirirken, ben ülkenin en seçkin edebiyat dergilerinde yazılar yazıyordum utanmaz adam... Önünde “google” var. Aç bir bak... 39 yıl olmuş!
İslam devrimi hayallerini, tamahkârlık edip, “İslamcılık” düşüncesiyle ontolojik sorunlar yaşayan CHP’ye kapılanmakla, Kılıçdaroğlu’nun “tetikçiliğine” terfi etmekle sonuçlandırdıysan, bu da senin sorunun. Hatta ayıbın...
Bırak laf kalabalığı yapmayı da, insan gibi cevap ver:
Niye sağda solda dedikodu yapıyorsun?
Niye hiçbir reel duruma işaret etmeyen “eski arkadaş” dedikodularını “fikir” kılığına sokup sosyal medya hesabından paylaşıyorsun? Yakışıyor mu?
Bildiğin bir şey varsa, anlat... Ya da çık delikanlı gibi özür dile.
Diyorum ya (bunu hep diyeceğim), hem kalıbının adamı değilsin, hem de insan değilsin.
İnsan olsaydın, yapmadığın iyiliği insanların başına kakmazdın...
Hani, Yakup Köse’nin askerlik meselesini halletmek için kampanya açmıştın... Açmadığın kampanyayı, toplamadığın paraları bir de utanmadan çocuğun başına kakmıştın...
Kalıpsızlığına dair başka örnekler duymak istiyorsan, devam edebilirsin.
Ben buradayım.
Seni zevkle ağırlarım!