Küresel salgın öncesinde sosyal mesafelerin kapatılmasından, sosyalliğin güç kazanmasından bahsediliyordu, şimdilerde sosyal mesafenin açılmasından, sosyal temasa son verilmesinden bahsediliyor.
Eve kapanan dünyada sosyallik tam anlamıyla büyük bir çöküş yaşıyor.
Küresel çapta entegrasyona koşan dünya, çok hızlı bir şekilde izolasyona savruldu. Bütünleşme yerine ayrışma, hep birliktelik yerine tek teklik öne çıkıyor.
Bazen düşünce dünyası, insanların hayat şekillerini belirler; bazen de yaşam tarzı ve davranışlar insanın düşünce dünyasını şekillendirir. Halihazır durumun nasıl bir tablo üreteceğini zaman içinde göreceğiz.
Belli bir dönem için uygulanıyor olsa da sosyal mesafe ve izolasyon, dini yaşamı ve gelenekleri de derinden etkiledi.
Cami ve mescitlerin cemaatlerden mahrum kalması, cemaat olma kavramını, bunun ibadet ve sosyallik boyutlarını fena halde etkiledi. Cemaate katılmak erdemi artık münferiden ibadet etmeye yerini bıraktı. Tavaftan sohbetlere, cemaat-cemiyet hayatından hasta-fakir-yaşlı ziyaretlerine kadar dinin sosyal tezahürleri geri plana düştü.
Elbette her kötü durumun iyi bir tarafı da vardır. O da çekildiğimiz küçük alemde tek başımıza Allah’a yönelmek, dış alemin lüzumsuz meşgalelerinden iç alemin huzur ve sükunetine çekilmek. İnsanın yolculuğu, kendisine şah damarından daha yakın olan Yüce Yaratıcısına yaptığı bir yolculuktur. Bu yolculuk dünyaya açıldıkça, zahire ve harice yöneldikçe hedefinden uzaklaşıyor; dahile, batına, iç aleme yöneldikçe yoğunluk kazanıyor.
İnziva, uzlet, tahannüs, i’tikaf gibi kavramlar dini hayatımızda önemli bir yer tutar. Peygamber Efendimiz’in (sav) Hira’daki inzivası dünyadan bir çekilme gibi algılanırken, yeni bir dünya kurma, tarihin akışını değiştirme sürecine dönüştü.
Sosyal mesafedeki açılma kötü oldu ama ailevi yakınlaşma hayırlı oldu. Modern hayatın darmadağın ettiği aile fertleri yeniden toplandı, daha sahici, daha samimi bir ilişki zemini buldu.
Artık birbirine telefonda seslenen aile fertleri birbirleriyle zaman geçiriyor, ortak paylaşımlar yapıyor, birbirlerini daha yakından tanıyor. Çocuklarının veli toplantısına belki de hiç katılmayan babalar, sabahları birkaç saat çocuklarının uzaktan eğitimine eşlik ediyorlar. Aile içi etkileşimin ve paylaşımın artması bu izolasyon döneminin en hayırlı sonucudur.
Bu yakınlaşma anne-baba figürünün değişmesine de sebep olmuyor değil. Bazı çocuklar babalarına ‘babiş’ demeye başladılar. 30 yaşındaki çocuklar da, 3 yaşındaki çocuklar da babaya yakınlaşmayı ‘babiş’le ifade edebiliyorlar.
Baba kelimesi devlet baba, mafya babası, baba adam gibi bir şekilde güce atfedilen anlamlarda kullanılıyordu. Düşünsenize devlet baba yerine devlet babiş dendiğini… Otorite ve güç algısı da aile içinde çatırdıyor:)
Küresel salgın belasından bir gün kurtulacağız, eksik kalan, yara alan, zafiyete düşen konuları bir bir telafi edeceğiz. Camiler yeniden dolacak, dost-arkadaş-akraba halkaları yeniden oluşacak. Bozulan düzelecek, eksik kalan tamamlanacak. Ama bu kriz döneminde yeniden keşfettiğimiz ve çok da hayırlı olan meseleleri artık ihmal etmemeliyiz. Zayıf bıraktığımız ilişki ağlarını tekrar kurarken, bu süreçte kurduğumuz ilişki ve yakınlıkları hep diri tutmalıyız.