İP’li Meral Akşener, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu üzerinden “dindar” seçmene ulaşmak istediklerini söylüyor.
Tek eksikleri buymuş.
Bu eksiği tamamladıklarında hedefe daha kolay ulaşacaklarmış.
Peki, hedef ne?
Hedef, elbette Erdoğan’ı devirmek...
Hatırlayalım: Bugün Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’na mihmandarlık yapan Abdullah Gül, “tam mutabakat” sağlansaydı bu görevi geçen yıl yerine getirecekti; yani kendisini Dışişleri Bakanlığı’na, Başbakanlığa, nihayetinde Cumhurbaşkanlığı’na taşıyan Erdoğan’ı devirecekti.
Bunu bir de itiraf etmişti.
Hiç utanmamıştı.
Kılıçdaroğlu ve müttefiklerinin dümen suyunda gitmeyi “onur sorunu” yapmamıştı. (Yol arkadaşınız, bazen sizin kalitenizi de ele verir.)
Bakalım, Meral Akşener’in “şamar oğlanı” ve “çantada keklik” muamelesi yaptığı Babacan-Davutoğlu ikilisi de utanmayacaklar mı?
Birazcık izzetinefis taşıyan bir insan, “Akşener kim ki bizim adımıza siyasi projeksiyon yapıyor?” diye sorar ve esasında bu hatunun kimliğini kurcalar.
Sevabına bu görevi ben yerine getireyim... Bakalım “hukuk devleti” deyip duran Babacan-Davutoğlu ikilisi işbu “hukuksuzluklar kraliçesi”ni doğru konumlandırmayı akledecek mi?
Meral Akşener, DYP listelerinden milletvekili seçilmeden önce, kamuoyu tarafından tanınan bir isim değildi. Tarih bölümünü bitirdiği, doktora yaptığı, üniversitelerde ders verdiği söyleniyordu ama hakkında ayrıntılı bilgi bulunmuyordu.
Talihi, bir kazayla değişti.
Tarihe “Susurluk Skandalı” olarak geçen trafik kazasından sonra, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar görevinden istifa etti. Yerine, çiçeği burnunda milletvekili meral Akşener getirildi.
İçişleri Bakanı olunca, hakkında bilgi akmaya başladı... Ülkücü olduğu. MHP’de farklı departmanlarda görev yaptığı, bir dönem bazı kriminal şahıslarla ilişki kurduğu... vs.
Bu rivayetler, ilerleyen zamanlarda, somut bilgilerle doğrulanacaktı.
Bir iddiaya göre, 1998 yılında MİT kaçak mafya babalarından Çakıcı’nın yerini belirliyor. Akşener de, bir akrabası aracılığıyla mafya babasına yerini değiştirmesi mesajını iletiyor.
Bu iddia, sadece iddiada kalmadı. Bir süre sonra bir bant kaydı çıktı ortaya. Kayıtta Çakıcı şunları söylüyordu: “Şimdi Akşener ile halamın kocası işadamı, anlıyor musun? İzmit'te çok yakınen tanışıyorlar. Hemen açıyor. Bizim enişteye söylüyor. 'Alaattin yerini değiştirsin'diyor.”
İlerleyen yıllarda bu olay soruldu. Akşener yalanlamadı.
İrtica haberleriyle yürüyen siyaset gündeminin ikinci ve en önemli ayağını devlet içindeki çete faaliyetleri ve faili meçhul cinayetler oluşturuyordu.
Başbakan Erbakan’ı “irtica”dan sigaya çekenler, Çiller ve partisini çete faaliyetlerine göz yummakla, faili meçhul cinayetlere meydan vermekle suçluyordu. “Sol” çevrelerden yöneltilen bu suçlamaların odağında ise Akşener bulunuyordu.
İlginçtir, Refahyol hükümeti düşürülence, “çete” iddiaları gündemden kalktı. Maksat hasıl olmuştu. Silahlı ve silahsız bürokrasinin alesta tuttuğu çevreler (daha çok sol çevreler) için temel motivasyon hükümetten (özellikle Erbakan’dan kurtulmak) olduğu için, çete iddiaları bir süre “uyumaya” bırakıldı.
Meral Akşener yıllar sonra çete iddialarıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapacaktır: “Ben, İçişleri Bakanlığı yaptığım dönemde tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekâtına imza atmış bir bakanım. Bazıları diyor ki sosyal medyada 'Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur' diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum.”
Bu kadarı kifayet eder sanıyorum.
Bir de, FETÖ’nün sevdiği ve kolladığı Akşener portresi var ki... Bunu değerlendirmeyi de Babacan-Davutoğlu ikilisinin ferasetine bırakalım.