Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), “Barış Akademisyenleri” bildirisi ile ilgili kararı hakkında yazmak için gerekçeyi bekledim.
Bilindiği gibi silahlı kuvvetlerimizin ve emniyet güçlerimizin “hendek operasyonları” sürerken 1128 akademisyenin açıkladıkları, "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiri nedeniyle cezalandırılanlar oldu.
AYM, bu akademisyenlerden 9'unun başvurusu üzerine "hak ihlali" kararı verdi. Bildirideki ifadelerden dolayı, “subjektif ve soyut değerlendirmelerle ceza verilmesinin ifade özgürlüğünün ihlali olduğuna hükmetti. Yeniden yargılama yapılması ve tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.
16 üyeden 8 üye, bildirinin suç sayılmasını hukuka uygun buldu, diğer 8 üye ise “hak ihlali” olarak gördü. Başkan Zühtü Arslan da “hak ihlali” deyince, karar akademisyenler lehine çıktı.
8-8 eşitlik var ama başkanın oyu 2 sayıldığı için şimdi karar hukukî mi oldu? Hukuk eğitimi, üyeler için farklılık mı arz ediyor? Farklı kitaplar mı okuyorlar, farklı içtihatlara mı bakıyorlar?
Evvela, bu “barış bildirisi”ndeki ifadeleri özetle hatırlayalım.
1. “Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırmaktadır…
2. “Bu kasıtlı ve planlı kıyım.. Uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.
3. “Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliamdan… Derhal vazgeçmesini, sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını talep ediyoruz.
İşte Başkan ve 7 üye, bu ifadeler için “ifade özgürlüğü” diyor.
Aynı karar metninde şu gerçeğin altı da çiziliyor:
“PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş ve buralara patlayıcılar yerleştirilerek bu yerleşim yerlerinin bir kısmında ‘öz yönetim’ adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır.
“Güvenlik güçleri, anılan yerlere halkın giriş ve çıkışını engellemek isteyen terör örgütü mensuplarına operasyon düzenlemiş ve çatışmaya girmiştir.”
Gerçek bu iken, “aylarca süren ve en az 2.500 terörist öldürülmüş, 480 güvenlik görevlisi de şehit olmuş, ayrıca 4.000'in üzerinde güvenlik görevlisi de yaralanmış” iken, AYM’nin 8 üyesi “ifade özgürlüğü”nden bahsetmektedir…
Bu gerçeği telaffuz edenlerin vicdanı rahat olabilir mi?
Bu yaklaşımın, milletimizin büyük çoğunluğu tarafından, güvenlik güçlerinin PKK terör örgütü ile mücadelesini baltalamak olarak nitelendirilmesi yanlış mıdır?
Şehit yakınlarının AYM önündeki protestolarının anlattığı nedir?
Pekiyi gerekçede bu soruya nasıl cevap veriliyor: (Okurken lütfen sinirlerinize hâkim, aklınıza mukayyet olunuz)
“Terör örgütünün değil devletin muhatap alınması hukuki, meşru ve olağandır. Akademisyenlerin görüşlerini açıklaması, akademik özgürlüklerle ilgilidir. Bildirinin; PKK terörünün övülmesi, terörizme destek gösterisi, şiddet kullanımına, silahlı direnişe ya da başkaldırıya doğrudan veya dolaylı teşvik olarak nitelendirilmesi mümkün görünmemektedir.”
Bildirideki "yıkım", "katliam", "işkence", "sürgün", "kasıtlı ve planlı kıyım" gibi ifadelerin kullanılmış olmasının eleştirmesine de şöyle itiraz edilmektedir:
“Eleştirel bir düşünce açıklamasında öfke dilinin kullanılmasının muhatabı sarsma amacı da vardır.”
AYM kararı milletimizi derinden üzmüştür. Söz konusu bildiriyi o günlerde destekleyen ABD Büyükelçisi Bass’ı ve Türkiye’ye gelerek bildiriye sahip çıkan dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ı memnun etmiştir.
Kılıçdaroğlu da sevincini açıklamaktan geri durmamıştır.
AYM, bu kararı ile küreselcileri sevindirmiştir.