“Ayaklar baş oldu” diyor birileri.
Niye dedikleri malûm.
Bu lafın gerisindeki zihniyetin ne olduğu da malûm.
Ayak-baş metaforu demokratik bir kültürün ürünü değil.
Olamaz.
Her insanın vücudu üstünde taşıdığı bir başı vardır.
Bir de vücudunun diğer uzuvları.
Ayak bu uzuvlardan biridir.
Tıpkı baş gibi…
Baş değişmez, yerinde kalır her daim.
Ayağın baş olduğu da bu örnek temelinde görülmüş şey değildir.
Bunun siyasal kültürümüze nasıl taşındığını elbette biliyorum.
Bir başka deyişle, kendilerini ayrıcalıklı ve seçkin gören zümrelerin kendilerinden gayrısına nasıl ayak muamelesi yaptığını da biliyorum elbet.
Lakin bu metaforun günümüze taşınmasında ciddi sorunlar var.
Hele hele demokrasi marifetiyle gelip gidenin belirlendiği bir ülkede, artık ayrıcalıklı zümrelerin olmadığı bir memlekette gündeme getiriliyor olması ciddi bir mesele olarak duruyor karşımızda.
***
Osmanlı hanedanına mensup bir hanımefendiye, kendini aslında bu ülkenin imtiyazlı ve seçkin zümresine mensup olarak gören bir başka hanımefendinin sarfettiği bu laf, o hanımefendinin zihninde hâlâ saklı duran bir başka öce işaret ediyor.
İşin ironik yanı ise, kendini imtiyazlı zümrenin seçkin bir üyesi olarak gören laikçi hanımefendinin kustuğu bu lafın ardında gizli olan bir zihniyetin dışavurulmuş olmasıdır.
Sözde demokrat geçinen ama özde demokrasinin sonuçlarını kendileri için tehdit olarak algılayan bu zihniyetin Erdoğan gibilere, halk tarafından getirildikleri kat ne olursa olsun “ayak” gözüyle bakıyor olmasıdır.
“Ayaklar baş oldu” derken kastettikleri şey, aslında bu halkın evlatlarının yüksek katlara taşınmış olmasıdır.
Daha doğrusu, artık milletin kendi başına, kendine benzer evlatlarını getiriyor olmasıdır.
Demokrasilerde kimin baş olup olmayacağına millet karar veriyor.
Ne yazık ki o laikçi/imtiyazlı hanedanın bir mensubu olarak kendini gören hanımefendi gibiler, hâlâ Erdoğan gibilerin baş olmalarını içlerine sindirebilmiş değiller.
Asıl sorun burada bence.
Dışavurulan zihniyetin, demokrasi açısından oluşturduğu sorun da asıl burada...
***
Demokrasi adına, Osmanlı hanedanına mensup bir hanımefendiye, “geçti sizin döneminiz, artık ayaklar baş oldu bu ülkede” diye saygısızca haykıranlar aslında kendilerini her daim ve her koşulda baş olarak gördüklerini nedense gizlemekten kaçınmıyorlar.
Bu ülkeyi bir tek onlar yönetirler...
Baş olunacaksa, ancak onlar olurlar...
Şayet millet Erdoğan gibileri baş olarak seçerse, onu asla içlerine sindirmezler.
Dahası var: Erdoğan gibilere nefret kusarlar ve Erdoğan gibi başları devirmek için de ellerinden gelen her yolu denerler. Buna dış güçlerle işbirliği de dahildir.
***
Demokrasilerde kimse ebedî baş ve ayak değildir.
Demokrasilerde kimin baş olup olmayacağına da ancak millet karar verir.
Milletin baş olarak seçtiklerine de “ayak iken baş oldu” denilemez.
Çünkü demokrasilerde ayak takımı yoktur.
Demokrasilerde hür ve eşit vatandaşlar vardır.
Hiçbir vatandaşın, bir diğer vatandaşa üstünlüğü yoktur.
Osmanlı hanedanlığı yerine bu ülkede laikçi bir hanedanlık kuranların, yani kendilerini imtiyazlı ve seçkin bir hanedanlığın mensubu olarak görenlerin “ayak-baş” metaforu üzerinden yaptığı açıklamalar, kendilerinin demokrasiden bi-nasip olduğunu gösterir sadece.
NİLHAN SULTAN’A YAPILAN BİR BAŞKASINA YAPILSAYDI…
Abdulhamid’in torunu Nilhan Sultan’ın dediklerine katılırsınız veya katılmazsınız, o ayrı bir konu...
Herkesin ifade özgürlüğü olduğunu söyleyip, Nilhan Sultan’ın bir lafı üzerine linç kampanyası başlatanların sadece demokratlıklarından değil, edep anlayışlarından da kuşku duyulur.
Bir hanımefendiyi televizyon ekranlarında bel altı vuruşlara muhatap kılan o sanatçı ve yazar kılığındaki müptezeller bilsinler ki sadece kendi düzeysizliklerini ortaya koymuş oluyorlar.
Nilhan Sultan’ın yerine, laikçi kampın hanımefendilerinden birine bu yapılanların bir teki yapılsaydı kıyamet kopartacak olanların sessiz kalmasına bilmem ki ne demeli?
Malûm kadın hakları savunucularının, gerçekte kimlerin savunucuları oldukları bir kez daha görülmüş oldu.