PKK Avrupa'da her zaman kabul gördü. Devletler nezdinde terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen, siyasi propaganda yapması engellenmediği gibi Avrupa PKK'nın en önemli finans kaynağı oldu hep.
Bu yeni bir durum değil. Almanya, Hollanda, Fransa gibi Türklerin yoğun yaşadığı Avrupa ülkelerinde muhafazakar Türk ve Kürtlerin entegrasyonu önünde ciddi engeller çıkartılırken söz konusu ülkeler PKK'ya yakın Kürt dernekleri ve Alevi grupların örgütlenmelerinin önünü açtı.
Aleviliği İslam'dan ayrı bir din olarak tanıdığı gibi PKK'ya da Kürtlerin kültürel özelliklerinin gelişmesi için çalışan bir örgüt muamelesi yaptı. Türkiye'ye karşı "PKK terör örgütü listemizde" demeyi de ihmal etmedi bu arada.
Özellikle Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edilmesinden sonra PKK'nın Avrupa'daki siyasi faaliyetleri daha da yoğunlaştı. KCK örgütlenmesinde Avrupa önemli ve etkin bir yer tuttu. "Dağ kadrosu" örgütün bölgedeki eylemlerini koordine ederken Avrupa'daki örgüt üyeleri PKK'ya siyasi meşruiyet kazandırmak için medya ve siyasiler nezdinde faaliyetler yürüttü.
Marksist-sol ortak ideoloji çerçevesinde Avrupa'daki marjinal örgütlerle ve Yeşiller ve Sol gibi partilerle yakın temasta oldular. Bir taraftan da faaliyetlerine göz yuman devletler tarafından Türkiye'ye karşı istihbarat amaçlı kullanıldılar.
***
Son yıllarda PKK'nın Suriye'de toprak hakimiyetine dönük aktivizmi ve Türkiye'de eylemlerindeki artışa paralel olarak Avrupa'daki faaliyetlerinde de ciddi artış gerçekleşti. Dahası Almanya, Fransa gibi ülkelerin siyasileri, medyası ve AB kurumları, açıktan PKK/PYD'ye destek vermekten çekinmedi. PKK ve PYD arasındaki ilişkiyi görmezden gelip PKK'lı teröristlere "özgürlük savaşçısı" muamelesi yapıldı. Romantik belgeseller, film yıldızı gibi parlatılan kadın teröristler herkesin malumu...
Terör örgütüne duyulan bu sempatinin altında, Erdoğan'ın Avrupa'daki Türkler üzerindeki etkisinin farkında olmaları, Türkiye'yi İslam'ın müdafaasında önemli bir ülke olarak algılamaları, buna mukabil PKK/PYD'yi ise Ortadoğu'daki tek seküler örgüt olarak görmeleri yatıyor.
Avrupa'daki dindar-muhafazakar Kürt ve Türkler, temsil imkanı bulamaz, siyasette ve medyada varlık gösteremezken Alevi ve PKK yanlısı derneklerin önünün açılmasında da temel saikler bunlar...
TSK ve ÖSO'nun yürüttüğü Afrin operasyonuyla birlikte PKK, en fazla Türkün yaşadığı Almanya'da cami yakma eylemlerine başladı. iki ayda 40'tan fazla cami ya kundaklandı ya da taşlı sopalı saldırıya uğradı.
***
Zaten bir süredir PEGİDA gibi ırkçı örgütler içinde yer alarak İslam karşıtı eylemlerde bulunan PKK'nın bu sefer doğrudan cami saldırılarına başlaması ve Alman polisinin de saldırıları engellemek şöyle dursun olup bittikten sonra bile kovuşturmaya başvurmaması, Müslüman Türk toplumunu ziyadesiyle tedirgin etmiş durumda.
İslam ve Türkiye düşmanlığının birleştiği bir dönem yaşanıyor Avrupa'da. PKK'nın Müslüman Türklerin kurum ve ibadethanelerine dönük bu saldırılar, Almanya derin devletinin NSU'dan sonra bu sefer de PKK'yı Türkleri rahatsız etmek ve kaçırtmak için kullandığı izlenimi veriyor.
Avrupa'nın demokrasi, insan hakları, çokkültürlülük ikliminden hızla uzaklaştığı, aşırı sağın yükselişte olduğu bir vasatta PKK'nın İslam karşıtı eylemlerin odağı olarak boy göstermesi Almanya'nın bir taşla iki kuş vurma niyetinde olduğunu da gösteriyor. Hem PKK'nın Alman kurumlarına saldırmasının önüne geçiyor, hem de kendi elini bulaştırmadan, Neo-Nazilere bile iş bırakmadan Müslüman Türk toplumu üzerinde baskı oluşturuyor.
Lakin PKK'nın şiddet eylemleri giderek Alman siyasetini de esir alacak. SDP'nin parti binasına düzenlenen saldırı bunun habercisi. Merkel'in sert Afrin açıklamaları da Alman siyasetinin PKK ve medyanın etki alanına girdiğini gösteriyor.