Biri emekli asker. Üstelik tümgeneral rütbesinde. Ötekisi siyasetçi. CHP milletvekili.
Her ikisinin adını da vermeyeceğim. Çünkü ikisi birer sembol. Onlar gibi düşünenlerin sembolü...
Emekli general apaçık bir zulmün üstünü örtüyor. Sadece başörtüsü zulmünün değil; onunla özdeşleşmiş bir zihniyete ve yaşam tarzına yönelik topyekûn bir zulmün... Bir gerçeğin üstünü bir yalancı tanıklıkla örtmeye çalışıyor.
CHP’li siyasetçi ise sadece cehaletini ortaya koymakla yetinmiyor. Ülkesine karşı nasıl nobran ve kıyıcı olduğunu da ortaya koyuyor.
Cehalet bir yere kadar anlaşılabilir, hatta mazur görülebilir. Lakin Batıperestlik üzerinden ait olduğu ülkeye karşı nobranlık ve kıyıcılık patolojik bir zihniyet sorunudur.
***
Emekli general özetle diyor ki: “Kışlada başörtü düşmanlığı hiçbir zaman yapılmadı. Ordudan atılanlar da tarikat ve cemaat mensuplarıydı.”
Ordudan atılanların FETÖ’cü olmadıkları besbelli. Atılmış olsalardı 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunacak kadar güçlü ve etkili olamazlardı.
Emekli asker keşke “tarikat” vurgusu üzerinden malum kesimlere “meşrulaştırıcı“ argüman sunacağına ciddi bir özeleştiri verseydi!
Başörtü bahsinde dedikleri gerçeğin tahrifinden ibaret.
“İrtica ile mücadele” konseptinin sadece Ordu içinde değil, yalnızca devlet katında da değil, topyekûn sivil alanda nasıl bir mezalime dönüştüğünü hepimiz yaşadık gördük.
28 Şubat bu mezalimin sadece yakın tarihteki en trajik örneklerinden biridir. Bırakınız ordu içindeki subayların eşlerinin başörtülü olmalarına müsaade etmeyi, şehit olan askerlerin başörtülü annelerinin ve sakallı babalarının orduya ait mekanlara girmelerine dahi izin verilmezdi.
TBMM içindeki askeri kışlaya ait lokantaya sakallı milletvekillerinin girmeleri bile yasaktı. TBMM’ye başörtüsüyle seçilen bir milletvekiline yapılanları gördük.
Kendini bu ülkenin sahibi ve vasisi olarak gören o dönemin apoletlilerinin MGK toplantılarında eşi başörtülü olan Başbakan ve Cumhurbaşkanına karşı nasıl saygısızca laflar ettikleri sır değil.
Eşi başörtülü olduğu için Abdullah Gül’ün asla Cumhurbaşkanı seçilemeyeceğine dair tehditkar ifadelerin kimler tarafından savrulduğu arşivlerde saklı.
Sezer’in Cumhurbaşkanı olduğu dönemde AK Partili Başbakan’ın dahi Çankaya’ya ve resmî davetlere/törenlere başörtülü eşlerini götüremedikleri bilinen bir gerçeklik.
O emekli generalin bir gerçeği yalan gibi göstermeye kalkışmasının tarih ve millet nezdinde bir inandırıcılığı yok elbette. Lakin o sözleri alnında bir kara leke olarak durmaya devam edecektir.
***
CHP’li Batıperest siyasetçimiz o emekli generalden geri durur mu?
O da gezip gördüğü Avrupa’yı örnek göstererek ülkesinde AK Parti’ye muhalefet olsun diye verip veriştirmiş! Hani dediği doğru olsa gösterdiği örneklerin ülkemizde olmamasına biz de hayıflanır ve bu tür faydalı örneklerin ülkemizde de olmamasını eleştiri konusu yapardık.
Diyor ki CHP’li siyasetçimiz: “Almanya’da otobüslerin geliş gidiş saatleri duraklarda gösteriliyor. Otobüslerde cep telefonları şarj edilebiliyor. Bizde niye bu yok? Bunu yapmak çok mu zor?”
Hani bizde olmasa bu eleştiriye hak verir alkışlarız da merak ediyorum o milletvekili bu tür bir uygulamanın bizde olmadığını nerden biliyor?
Bilmiyor. Olamayacağını varsayıp konuşuyor. Maksat muhalefet etmek. Sorun da burada işte!
Vekili olduğu ilde, hadi açık söyleyeyim İstanbul’da bu her iki hizmetin alası var.
Öylesine var ki cep telefonunuza indireceğiniz bir programla hangi otobüsün o an nerde seyahat halinde olduğunu bile izleyebiliyorsunuz.
Bir milletvekili düşününüz ki kendi ilindeki uygulamadan bile habersiz! Keşke bunu sadece cehaletle izah edebilseydik!
Bu başka bir şey! Trajik olan da bu zaten...