7 Haziran günü Tahran’da, birisi İmam Khomeynî’nin türbesine , ikincisi de doğrudan İran Meclisi’ne yönelik iki saldırı olması dünyayı şaşırttı. Çünkü, geçmişte çok büyük terör eylemlerinin içinden geçen İran’da son zamanlarda bir sükûnet vardı.
Bu iki saldırı, üstelik çok dikkatle seçilmiş iki mekân olması açısından dikkat çekici.. İmam’ın türbesine her gün yüzlerce- binlerce ziyaretçi girer-çıkar. Orada bir saldırının gerçekleşmesi, o kadar zor sayılmazdı. Ama, etki bakımından çok hassas bir nokta idi.
Asıl zor olan ikinci saldırı idi. Çünkü, Meclis’in içine girilerek yapılması, büyük bir güvenlik zaafını gösteriyor. Yine de, saldırının büyüklüğüne göre can kaybının 17’de kalması teselli verici sayılabilir.
Bu saldırıların DEAŞ tarafından ilk adım olduğu iddiasıyla üstlenilmesi de ayrı bir konu..
***
İran RehberiAli Khameneî, ‘Bunlar birer havaî fişek hükmündedir, bizi yolumuzdan döndüremez..’ dese bile, her iki saldırı da İran kamuoyunu derinden sarsmışa benziyor. Khameneî’nin, (Irak ve Suriye’yi kasdederek) ‘Biz oralarda olmasaydık, bugün bu gibi saldırılarla İran içinde meşgul olacaktık..’ sözleri de ilginç.. Ki, bu görüşü 5-6 ay kadar önce Khameneî’nin başdanışmanlarından Nâtıq Nûrî de dile getirmiş ve ‘Suriye’de, İran’a saldırılmasının yolunu kesmek için bulunuyoruz’ demişti.
Ama, İran makamları, ‘kendilerine gelebilecek muhtemel saldırıları önlemek için sınırlarından yüzlerce km. ötelerde tedbir aldıklarını’ söylerken, burnunun dibindeki kan ve ateş deryasına ilgisiz kalmayan Türkiye’yi saldırganlıkla suçluyorlardı.
***
Bir diğer ilginç ve tehlikeli nokta ise, İran İstihbarat Bakanlığı’nın, bu terör saldırılarını yapanların İran vatandaşı olduklarını belirttikten sonra, bu grubun başında bulunan ve öldürülen terörist’in Ebu Aişe isimli birisi olması hasebiyle, zımnen, ‘saldırganların İranlı sünnîlerden olduğu’ mesajı verilmiş oluyordu. Bu durum, İran’daki sünnîlere bir gözdağı havası da taşımaz mı?
***
Amerikan Başkanı Trump’ın bu saldırılar dolayısiyle yaptığı ‘teröre destek verenlerin terör kurbanı olmaktan kurtulamayacakları’ açıklaması ise, bir üzüntü beyanı değil, bir ‘Ohh olsun..’ havası taşıyor. Amerika’nın başına benzer bir saldırı gelse, başkaları da B. Amerika’ya aynı mantıkla yaklaşabilir. Çünkü emperyalist devletler en büyük teröristlerdir.
Ama, İran’ın bölgede en büyük düşmanlık beslediği rejimin bugün için Suûdi rejimi olduğu açık.. İran onları, ’mürteci ve emperyalizmin kuklası’ olarak nitelerken; Suûdî rejimi de İran’ı, bütün arab dünyasında ‘İsrail’den de daha tehlikeli bir düşman’ olarak tanıtıyor. İki taraf da birbirlerini olabildiğince ‘şeytan’ olarak göstermek peşinde.. Ve daha acısı, bunu iki taraf da, Kur’an hükümlerine dayanarak yapıyorlar.
***
Katar Emirliği bu iki güç arasında bir orta yol izlemeye çalışıyordu. Şimdi de Suûdî ve Bahreyn rejimleri, ‘Katar, ilişkileri düzeltmek isteğinde samimî ise en büyük düşmanımız olan İran’la ilişkilerini kabul edebileceğimiz bir seviyeye getirmesi gerek..’ diyorlar.
Öte yandan, İran medyası, İran’ın Katar’la 2010 yılında yapmış olduğu anlaşmaya dayanarak, Katar Emiri’nin sarayını korumak için başkent Duha’ya ‘devrim muhafızları ordusu’ birliklerini yerleştirileceğine dair haberi, yine bir dış kaynağa, Kuveyt’te yayınlanan ‘Rey’-i el’Yevm’ (Günün Görüşü) gazetesine dayanarak duyuruyor. Yani, duyurulmasında fayda gördüklerini bir şekilde dile getirmiş oluyorlar. Bu aktarma, sanki, Türkiye’nin Katar’a 5000 asker göndermesi kararının etkisini dengelemek hedefi güdüyor gibi.. Bu arada, İran medyası, Katar’ın abluka alınmasından doğan fırsatları İran’ın kullanamadığından ve meydanı Türkiye’ye bıraktığından da yakınıyor.
Ama, halihazırda İran’ı meşgul eden ‘şeytan’, hattâ USA emperyalizmi de değil, Suûdî rejimi.. Ve, iki tarafın elinde de en gelişmiş silahlar var ve intikam yeminleri ediliyor. Bu yangın bütün bölgeyi mahvedebilir. Bu konuda emperyalistler devreye girmeden, Tayyib Erdoğan, bu iki düşmanı yatıştırabilecek tek isim durumundadır.