Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Özbekistan ve Güney Kore gezisinin ilk ayağı olan Taşkent’teyiz.
Ekonomi ve yatırım ağırlıklı bir dış gezi ama uçaktan iş forumuna kadar her yerde yine seçim konuşuluyor.
Birileri seçimi Sayın Erdoğan’a komploya dönüştürürken iş dünyası ise, olmazsa olmaz “istikrar” ile “Erdoğan”ı bütünleştirmiş durumda.
Bu da çok doğal…
7 Haziran’da bu yönetimden sıkıldığı için “değişiklik” isteyenler, ülkenin üzerine kara bulut gibi çöken bir kaosa davetiye çıkardı.
Çünkü mevcut iktidar, olgunlaşan ve halkın teveccühünü kazanan yeni bir siyasi oluşumun devreye girmesiyle değil, yıkım ekibinin ortak operasyonu ile devrilmişti.
7 Haziran’ın yeni vizyonu
Şimdi de yeni bir yıkım operasyonu için yoğun çaba sarf ediyorlar.
İlk hamlede muvaffak olamadılar ama bu, artık seçimlerin temiz bir siyasi rekabet içerisinde geçeceği anlamına da gelmiyor.
FETÖ tarzı bir son perde henüz sahnelenmemiş olabilir.
Çünkü, eski Türkiye’nin gerilerde kalmasına engel olamayanlar, ne pahasına olursa olsun, yeni yönetim sisteminin ilk uygulamasını Erdoğan’ın değil; vesayet sistemi yanlısı bir devşirmenin yapmasını istiyorlar.
Ki, bunun ne kadar kötü(!) olduğunu gösterip, milleti tekrar vesayet sistemine dönmeye ikna edebilsinler!
Yalan, tahrik, abidik-gubidik
İşte bu şeytani hırs, “Erdoğan düşmanlığı” arkasına gizlenen “Güçlü Türkiye” düşmanlarını istikrarsızlık üzerinde yoğunlaştırmaktadır.
Bunu da dürüst bir siyasetle sağlamayı asla gözleri kesmediği için operasyonlarla sonuca gitmeye çalışıyorlar.
Bir taraftan “siyaset” perdesi gerisinde yine ellerinden gelen her türlü abidik gübidik işlere devam ederken, diğer taraftan da her kesimi tahrik ediyorlar.
Bol keseden vaatlerle popülizmi dibine kadar kullanacak, yaşanan her problemin tek çaresi olarak kendilerini gösteriyorlar.
Bol bol umut dağıtacaklar.
Orta yaş ve üzeri siyasetçilerimiz, “Kim inanır bu boş vaatlere” demesin sakın.
O günler unutuldu ve umut tacirlerine tekrar gün doğdu.
Kale içerden yıkılır
Ne yapsalar boş, bu yıkım müteahhitlerini millet artık çok iyi tanıyor.
AK Parti’nin asıl riski, kendi yapacağı hatalardır.
Bu operasyonlar bile, ancak bazı hatalar üzerine bina edilince etkili olabilir.
Emperyalist devşirmelerine malzeme vermemek için:
1- FETÖ ile mücadelede özellikle ilk dönemlerde oluşan ve büyük çoğunluğu telafi edilen mağduriyetler tekrar ince elenip sık dokunmalı. Böylece FETÖ’ye olan diyet borcunu ödemek için,“Mağdurlar var” yaygarasını devam ettirecek olan Kılıçdaroğlu ve benzer istismarcılara, “Mağduriyet yok, siz FETÖ avukatlığı yapıyorsunuz” diyebilmelidir.
Çıkar siyaseti kanser gibidir
2- 1950’den bu yana her özgürlük denemesinde yediği tekmeyle tekrar vesayet çukuruna yuvarlanan Türkiye, yüz yılda bir kere ciddi bir fırsat yakaladı.
DP, AP ve ANAP’ın ilerleyen iktidar dönemlerinde, siyaseti kendi çıkarlarına alet eden siyasetçiler, partilerinin millet nezdinde itibar kaybetmesine sebep olmuşlardır.
Vesayet bekçileri de bu zaafları art niyetle kullanmışlardır.
Aynı risk şimdi de söz konusudur.
AK Parti içerisinde küçük bir kesim olsa da çıkar siyaseti yapanların, milletin gözüne sokarcasına yaptıkları hatalar, FETÖ taktikli şer odakları tarafından abartılarak kullanılmaktadır.
Bu İstiklal Mücadelesi, böyle basit zaaflar yüzünden zaafa uğrarsa, müsebbipleri bu vebali nasıl ödeyeceklerini iyi düşünmelidir.