Gri-bulanık bir Mühürdar akşamüstüydü, rahmetli babam, Dr. Neşet Adnan “hadi bakalım küçük bey, saati geldi, vatandaşlık görevi bizi bekliyor” dedi. Günlerden 10 Ekim 1965’miş. Çıktık, babamın öğle saatlerinde oy kullandığı ilkokula gittik, sandıklar yeni açılmıştı, vatandaş toplanmış, her bir oyu dikkatle inceleyerek sayıyordu.
10 yaşındaydım. Ülkemin siyasetine ilişkin ilk sisli anım 27 Mayıs 1960 sabahında radyoda çalınan marşlar, annemin gözyaşları ve büyüklere sokağa çıkma yasağı olduğu için Süheyla ablamla gittiğim fırının önünde biz çocukları oyalamaya çalışan tankçı askerlerdi.
Bir de “Yassıada saati” vardı… Radyodan canlı yayın… Başladığında çocuklar gürültü yapamaz, büyükler “düşükler salona getirildi, bağlanmadan yerlerine oturtuldular” diye başlayan o yayını dikkatle izlerlerdi…
Sonra… “Onları asmışlar” cümlesini duyduğumda 6 yaşındaydım, o gün gazeteler, o fotoğrafı görmesinler diye çocuklardan kaçırıldı.
Babamla birlikte son oy sayılana kadar başında beklediğim sandıktan ve ülke genelinden rejimin astığı Adnan Menderes’in meşruiyetini savunan Adalet Partisi, ezici zaferle tek başına iktidar çıktı…
Şimdi anlıyorum… Aslında 27 Mayıs’a kadar CHP’li olan babam, darbe sonrasında yaşanılan, bu arada kendisine de yaşatılan zulümden sonra o sandığın başına,milli irade bekçiliği için gitmişti.
Desteklemediğin partinin hakkını korumak
14 Ekim 1973 seçimi ise farklı bir zemindi. Lisenin son sınıfındaydım, Eskişehir Maarif Koleji’nin koridorları o gün seçmen ağırlamıştı.
1965 seçiminde tek başına iktidar olan Süleyman Demirel’i devirmiş, ülkeyi demokrasiden, faşizme savurmuş 1971 Muhtırası’nın açtığı yaraları sarmanın gayretinde bir ülkeydik.
Adalet Partisi kadroları yorgun, şaşkın, dağınıktı… Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan liderliğinde kurulmuş Milli Nizam Partisi kapatılmış, Erbakan Avrupa’ya gitmek zorunda kalmış, yerine kurulmuş Milli Selamet Partisi ise Süleyman Arif Emre başkanlığında seçime katılmıştı.
Sandıklar açıldı. Yatılı öğrencinin önemli bölümü-ben dahil- çok değil, bir yıl önce İsmet İnönü gibi tarihi bir efsaneyi devirip başkanlığa oturmuş Bülent Ecevit liderliğindeki CHP’nin alacağı sonucu heyecanla bekliyoruz.
O sırada sandık kurullarında görevli hocalarımızdan birinden gelen bir talimatla biraz sarsılıyorum: Ardan, yan sınıftaki sandığın başında Adalet Partisi müşahidi yok, sen oraya geç, iptal edilen oylarda bir haksızlık yapılmasın, Adalet Partisi’nin hakkı yenmesin, dikkatli ol…
(Evet sevgili okur, bu millet, demokrasi mücadelesinde bu kadar temiz ahlaka sahipti, anladınız siz beni.)
Yatılıyız, devlet terbiyesi almışız… Seçimi kazanmasını istemediğin bir partinin müşahidi ol denmişse, olacaksın… Geçtim, Adalet Partisi’nin o sandıkta iptal edilmeye çalışılan kaç oyunu kurtardım, hatırlamıyorum, ama bir hayli olduğunu söyleyebilirim…
O seçimde milli irade, Ecevit’in CHP’siyle, Erbakan’ın MSP’sinin koalisyonuna yol açtı, o koalisyon hükümeti 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı yaptı.
Bugün Doğu Akdeniz’deki zengin doğalgaz kaynakları için büyük bir üstünlük yakalamışsak, bu, Ecevit-Erbakan ikilisinin ve harekatı kayıtsız-şartsız destekleyen ana muhalefet lideri Demirel’in sayesindedir…
Üçü de 12 Eylül 1980 darbe sabahı gözaltına alındı, vatanseverliklerinin bedelini zulüm görerek ödediler!..
Anladınız…
Bu yazı dünkü seçimin sonuçlarından çok önce yazıldı ve değişmeyecek…
Seçimler olur, şu veya bu sonucu verir, hepsi geleceğe yürüyüşün kilometre taşıdır…
Asıl olan millettir... Güçlü kılınması gereken de demokrasi… Ana cephe emperyalizme karşıdır…
Gerisi teferruattır.
Neler gördük, neler yaşadık…