Büyük irşad kutbu Esseyid Abdülhâkîm Arvasî Hazretleri’nin perde arkasına geçişlerinin sene-i devriyesi; 27 Kasım 1943…
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ezilen, hapsedilen, darağaçlarında sallandırılan Müslümanlar’ın kaybettiği özgüveni, aşkı ve vecdi tekrar kazandıran Üstad Necip Fazıl Kısakürek’i ümmete hediye eden isim.
Perde arkasına geçişinin sene-i devriyesinde O’ndan bazı ölçüleri sizinle paylaşarak yâd etmek arzusundayım. Bir nevi içinde bulunduğumuz zelil halin ipuçları, buyrun:
“Tek vakit namazımı kaçırmaktansa bin kere ölmeyi tercih ederim.”
“Saadet… Bu mefhumun keyfiyeti, Allah’ın müşahedesi yolunda ilerleyip kişinin kendi varlığına bağlı olmaktan kurtulmasıdır.
Şekavet… Bu mefhumun da keyfiyeti, kişinin kendisine mübtelâ olarak Allah’ı unutmasıdır.”
“Dinî işlerde bid’atlerin türemesi öyle bir fitnedir ki, zararı bütün mahlûkları sarar. Bunlardan biri de cihad ve gazada gevşeklik ve temebelliktir. Burada bir nükte vardır ki, münafıklığın alâmeti olmaya kadar gider. O da şiehitlik nimetinden kaçınmak… Şehitlik, İslâm’ın kuvvet bulması yolunda can vermektir. Her mümin fert, bu yüksek makamı kalb ve zevk yoluyla benimsemeye, istemeye memurdur. Bu sır icabı olarak Resûl ve Nebîlerin birçoğu, sahâbilerin ekserisi ve Peygamber evlâdının hepsi şehadeti arzulamış ve o yolda ruhlarını teslim etmişlerdir.”
“Düşman korkusu çekenlerin işleri başka türlü olur… Düşmandan korkma Allah’tan kork ki, seni her şeyden korusun!”
“Dünya alâkası Şeriat hududu içinde çerçeveli kalacak olursa, dünyanın mazarratından kurtuluş hasıl olur. İslâm’ın dünya alâkası, onun, ancak ahirete ekin sahası teşkil etmesi ve ebedî kurtuluşunun yolunu aramaya bir vesile zemini açması bakımından olabilir; ve bu ölçüyle dünya alâkası ne kadar fazla olursa olsun, hakikatte dünya hesabına menfi ve ahiret hesabına müsbet bir netice doğar.”
“İnsanda madem ki sevme, üzülme, ağlama gibi hissi haller vardır, öfke de onlar içindir. Gazabın makbul ve memduh olan şekli, Allah hakkını korumada, müslümanların mal ve kanını muhafazada, evini ve şahsını müdafaada gösterilendir.”
“Hiçbir amelime güvenmiyorum, lâkin Allah-u Teâlâ’nın düşmanlarına düşmanlığım var!”
“Cennet ve cehennem ehli kimlerdir? Cennet ehli şunlardır ki, kalbinin en iç noktasında, Allah’ın razı olduğu şeyleri sevmek ve buğzettiklerini sevmemek keyfiyeti vardır. Hattâ bu insan fiiil ve hareket bakımından düşüncesine aykırı işler yapsa bile…”
“Tasavvufun gayesi, kötü ahlâk ve maddî-mânevi düşük vasıflardan arınmak; iyi ahlâk ve üstün vasıflarla donanmaktır.”
“Ahlâk-ı Hasene, büyük Peygamber ahlâkına varis olmak demektir. O Peygamber ki, ‘Mü’minlerin en üstünü kimdir?’ diye sorulduğunda ‘Ahlâkça onların en güzel olanıdır!’ buyurmuş ve bu inciler saçan mübarek sözleriyle, güzel ahlâk sahiplerinin, diğerleri üzerindeki üstünlük ve meziyetlerini ifade etmiştir.”
“Nefs ve onun isteklerine karşı çıkmak, ibadetin başı ve esasıdır. Nefsinin karanlığında yıldızlar doğan kimsenin ufkundan, ilâhî dostluk güneşi guruba çekilir, denilmiştir. Nefsâni isteklere meyl, Rabbâni dostluk ve huzura mânidir.”
“Edep, hududa, ölçülere riayet etmek demektir. Yani, Allah’a karşı, edeb ölçülerini muhafaza etmek, haddi bilmektir. Avamın edebi, Şeriat’ın dış ölçülerine muvafık amelde; seçkin kulların edebi de bununlar birlikte, iç dünyasını zikir nurlariyle aydınlatmak ve Allah’dan başka herşeyi kalbinden atmaktadır.”