Son yazımda TRT’de yayınlanan ‘Kuran-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması’nı değerlendiriyordum. Sütunumuz uzun yazıya elverişli olmadığı için bazen yazıları mecburen bölmek durumunda kalıyoruz.
Bu mazeretimizi bildirdikten sonra hemen konuya kaldığımız yerden devam edelim.
Tilavetin sıradan bir okuyuş olmadığını, okuyanın ruhunda hissetmesi gerektiğini sürekli vurgulayan jürinin, yarışmacıları rencide etmemek için değerlendirme bile demeyip katkıda bulunmak gibi karşıdakinin ruh halini hesap eden tavrına rağmen, yarışmacıların rencide edildiğini söylemek de insaf ehline yaraşmasa gerektir.
Tilavetteki yanlışlar ve eksiklerin hocaları tarafından bu edebi incelik içinde anlatılması öğrencileri rencide etmemeli, aksine unutamayacakları bir ders olarak hafızalarına yerleşmelidir.
***
Bu vesileyle belirtmeliyim ki bu program aynı zamanda Kuran’la ilgili herkesi tilavet konusunda eğitmektedir.
İmamların müezzinlerinbu programı ilgiyle takip ettiklerini biliyorum. Ve eminim okulda alamadıkları eğitimi burada alıyorlar ve çok şeyler öğreniyorlar.
Jürinin tilavet konusundaki değerli katkıları için Diyanet bu programa müteşekkir olmalıdır. Diyanet bu dersleri o büyük kitleye bu kadar etkili biçimde veremezdi.
Bu meyanda Diyanet İşleri Başkanı’nın “Kur’an, ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir” açıklamasının bu programa muhalefet değil, bir uyarı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu bir ses yarışması değil Kuran’ı güzel okuma yarışmasıdır.
***
Zannedildiği gibi bu tip yarışma ilk kez TRT’de yapılmıyor. (TRT’de yapılması başlı başına takdir edilecek bir konudur.)
İslam dünyasındaki TV kanallarında benzer yarışmalar eskiden beri var ve hâlâ yapılıyor. Mesela bende kayıtlı Arap tv kanallarına şöyle seri bir göz attım hemen Fas ve Katar televizyonlarında benzer yarışmaların devam ettiğini gördüm.
Şunu belirtmeliyim ki, TRT’deki yarışma hepsinden daha kaliteli daha itinalı ve daha başarılı.
Emeği geçenleri kutluyorum.
***
Yarışmanın İstanbul Üslûbu’nu katlettiği, yarışmacılara Arap Üslûbu’nun hâkim olduğu, jürinin de buna dikkat etmediği ve üzerinde durmadığı şeklinde yine medyada bir eleştiri gördüm.
Bu eleştiriyi yapan değerli meslektaşımız öyle anlaşılıyor ki programın bir bölümünü görmüş o kadar.
Eğer birkaç bölümünü takip etmiş olsaydı bu eleştiriyi yapmazdı.
Çünkü jüri, yarışmacıların tilavetine hâkim olan Arap Üslûbu’na hemen her programda temas ediyor, bu taklidi eleştiriyor ve İstanbul Üslûbu’nu öğrenmelerini, hatta daha ileri giderek yarışmacıların kendilerine ait bir üslup geliştirmelerini tavsiye ediyorlar.
***
Hoş Arap Üslûbu da güzel bir üsluptur ama elbette ki bizlerin kendi üslubumuzu yaşatması gerekir.
Üzerimde çok emeği bulunan Medine-i Münevvere mücaviri merhumâlim Erzurumlu Hattat Mustafa Necatüddin hoca da sürekle İstanbul Üslûbu’nu tavsiye eder ve “Arap Üslûbu coşturur, İstanbul Üslûbu duygulandırır, ağlatır” derdi.
İstanbul Üslûbu’nunyok olmaya yüz tutmasının sebebi o üsluba ilginin azalmasıdır. Bu husus ayrıca tartışılması gereken bir konudur. Ama eminim bu program İstanbul Üslûbu’nun ihyasına da büyük katkı sağlayacaktır.
Ben program eleştirilmesin demiyorum. Eleştirilsin, daha iyisini yakalayabilmek için eleştirilmeli de.
Ama bardağın dolu tarafı da göz ardı edilmemelidir.
Sürçü lisan ettikse affola.