Aung San Suu Kyi... Myanmar lideri. Paris merkezli olarak Avrupa muhabirliği yaptığım dönemde Brüksel sokaklarında, Avrupa Birliği kurumlarının hemen yanıbaşında devasa posterlerinin yer aldığı isim. Önce Avrupa Parlamentosu'nun Sakharov ödülü, ardından da Nobel Barış Ödülü... Bakışlarının anlattığı uzun bir tarihi dinlerken, ihtiyacınız olan şefkati o acıyla bakan gözlerde yakaladığınızı düşündüğünüz kadın siyasetçi. Şimdi ise Myanmar'da Rohingya Müslümanlarına karşı devam eden katliamın savunucusu. Nobel ödülüne kan bulaştırmış bir isim.
Uzak coğrafyalardan gelen baskı, şiddet, savaş, açlık ve terör haberleri, farkındalık ve duyarlılık kapasitenize göre gündeminiz oluyor. Ancak eğer bu katliam sadece Müslüman oldukları için binlerce insanı hedef alıyorsa, sesiniz çıktığı kadar bağırasınız geliyor.
Arakan'da Myanmar'ın binlerce Müslüman'ı hedef alan katliamlarını uluslararası karar vericiler ve basın henüz görmedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan devrede. Uluslararası toplumu ve liderlerini harekete geçmeye çağırıyor.
Birleşmiş Milletler, bir kez daha "Dünya beşten büyüktür" mottosunu teyit eder şekilde sessiz durumda. Sesi çıksa da cılızlığın ötesine geçemiyor. Batı'nın barış, insan hakları ve demokrasi adına ödül yağdırdığı Myanmar lideri Suu Kyi, su kıyılarına çocuk bedenlerinin vurduğu acımasız bir katliama imza atıyor. Ödül yağdırılan lider, ölüm yağdırıyor.
Farkında olmak, bilmek, tepki göstermek, örgütlenmek, o coğrafyada yaşanan katliamdan dolayı dertlenmek, uykusuz kalmak.
Bir yerde bir Müslümanın karşı karşıya kaldığı zulme sessizliğiyle onay veren Batı kurumlarına bel bağlanmayacağını bir kez daha anlamak...
Durmamak, susmamak...
Nobel için ülkesini malzeme yapmaya cüret eden edebiyatçılarımızın ve entelektüellerimizin bu zulme nasıl bir tepki verdiklerini de merak etmiyor değilim.
Küresel hegemonyacılarla farkımız, onlar uzak bir coğrafyadan ne gibi bir çıkarlarının olacağının hesabını yaparken, bizim o coğrafyanın yaşadıklarıyla dertlenmemiz. Günün sonunda vicdan ve acıyı paylaşmak galip gelecek. Sokakları, damar damar atan bir memleketimiz var çünkü. İyi ki de var.