Maç başladığı andan itibaren; uzunca bir süre oyunu domine eden taraf, Antalya’ydı... G.Saray’ı sahasından çıkarmıyor, üstelik kurduğu baskıyla etkili pozisyonlar buluyordu. Bu yüzden başlarda Cimbom’un kafası bozuldu, sinirlendi. Rakibiyle baş edememenin öfkesiyle toplara sert girmeye yöneldi. O kadar ki; Serdar Aziz ilk 10 dakika içinde, 3 kişiyi yere serdi. Birinde ise, Eto’o ile girdiği bir ikili mücadelede; rakibinin bileğine çok sert bastı... Hakem Halis Özkahya; hiçbirine herhangi bir kart çıkarmadığı gibi, uyarıda bile bulunmadı.
Antalya bunlardan yılmadı... Rakibini kendi yarı sahasından çıkarmadığı gibi, kendisi 3 önemli pozisyon üretti. G.Saray gol yedi-yiyecek derken, rakip ceza alanına ilk etkili girişinde; Gomis’le öne geçti. Doğrusu pek beklenen bir şey değildi... Daha önceki lig maçlarında, rakiplerine ölümcül baskı kuran G.Saray; bu kez kapana sıkışmıştı. Maça/rakibe/sahaya sahip olma gücünü kaybetmiş gibiydi.
Ama futbol; melekelerini zayıflattığın anda bile, sana fırsatlar sunan bir sürprizler paketidir. Bu paketi açmak için, bazen iyi/güçlü/hak eder olman da gerekmiyor...
***
Antalya golü yedikten sonra, cin çarpmışa dönmüş gibi; pusulasını/neşesini/heyecanını kaybetti. Başlardaki tehdit içeren görüntüsünden aniden uzaklaştı. Oyuna olan küskünlüğü, devre arasına kadar sürdü. G.Saray bu süreçte (Dağılan demiyelim de darılan) rakibinin üzerine daha bilinçli, daha sürekli ve daha etkili sokulmayı başarsa da; golü ikilemeye zaman yetmedi.
Antalya ikinci yarıya, (Yediği şok gol yüzünden) talihine küsmüş halinden sıyrılmış bir şekilde başladı. Gene dikleniyor, cüretleniyor ama; maçın başlarındaki o spektaküler havasını bulamıyordu. Ama buna rağmen gol atmayı başardılar. Açıkçası, zaten Galatasaray da galip gelmeyi haketmiyordu.