“Bir şey aynı zamanda hatırlattığı şeydir”…
İlkokullarda okutulan ‘Andımız’ adlı ucûbe bir metnin 2013 senesinde kaldırılmasının ardından Türk Eğitim Sen’in başvurusu üzerine Danıştay 8. Dairesi andın tekrar okutulmasına hükmetti. Hukuk çevrelerinin “Danıştay haddini aştı” fikrinde birleştiği kararın cemiyette duyulmasıyla birlikte infial oluştu.
Danıştay 8. Dairesi’nin neye hizmet ettiği belli olmayan ‘andımız’ kararına verilen tepkiler bazıları için anlamsız gelebilir. “Ne var yani, zamanında biz de okuyup geçtik gittik. Unuttuk bile…” diyenler olacaktır. Mutfak, helâ, yatak odası üçgeninde hayat sürenler için mevzu edilecek bir durumun olmaması tabidir. Lâkin kafasını tabaktan, klozetten, yastıktan kaldırıp da etrafında olan bitenle ilgilenenler, kendine ve çevresine karşı sorumluluk duygusu taşıyan şahsiyet sahipleri için ise kayıtsız kalınamayacak mühim mevzular var.
Yazıma bir terkiple başladım: “Bir şey aynı zamanda hatırlattığı şeydir”.
Acı bir misâlle anlatayım terkipte ne demek istendiğini. 28 Şubat darbe döneminde gözaltında işkence yapılırken polis, Mustafa Yıldızdoğan’ın seslendirdiği “Ölürüm Türkiyem” şarkısını son ses açardı. “Ölürüm Türkiyem” çalınmasıyla anlaşılırdı ki işkence saati başlıyor. Birazdan hücre kapıları açılacak ve…
Bu işkence seanslarından geçenlerin kulağına yıllar sonra “Ölürüm Türkiyem” şarkısının bir melodisi bir sözü çalınsa hemen akla askı, falaka, tazyikli su, dev vantilatörler gelir. Artık Yıldızdoğan’ın “Ölürüm Türkiyem” şarkısı onlar için işkenceyi hatırlatan bir şarkıdır. “Nereden biliyorsun” diye sorarsanız, kendimden!..
Evet, “Bir şey aynı zamanda hatırlattığı şeydir”!
Danıştay 8. Daire’nin marifetiyle gereksiz yere gündeme tekrar sokulan ‘Andımız’ adlı ucûbe metin Müslüman Anadolu halkının zihninde Kemalizm zorbalığını hatırlatıyor. “Allah” demenin “Yallah hapis” demek olduğunu, ezanın yasaklandığını, inancına küfredildiğini, horlandığını, itildiğini, bölündüğünü hatırlatıyor. İşte bundandır Müslüman Anadolu halkının tepkisi. Zulüm günlerine tekrar dönmek istemeyen halkımız, o günleri hatırlatacak en ufak hamleye bile tahammülü yok. ‘Andımız’ adlı ucûbeyi çocuklarımıza cebren okutmak da ufak değil oldukça büyük bir hamle.
Andın okunmasını savunanlar, 1933’den beri okutulan andın şimdiye kadar topluma ne faydası olmuş anlatsınlar da öğrenelim. Sahip çıktığınız and Türkiye’de terörü mü, tefrikayı mı, fitneyi mi önledi? Anlatın hele…
Mezkûr andın biz Müslümanlar için en kabul edilmez yanı, itikadımıza olan aykırılık. Allah’a şirk koşan ifâdeler içeren bu andın okunmasının ne gibi itikadi sakıncaları olduğunu da, televizyonlarda halkımıza parmak sallayan ilahiyatçılarımız anlatsınlar. 28 Şubat darbesinde yaptıkları gibi lâl kesilmesinler!
Vesayetten kurtulmak için halkın 16 yıldır omuzlarında taşıdığı, 15 Temmuz gecesi can pahasına devleti kurtarıp yönetmesi için tekrar emanet ettiği Ak Parti de artık bu tür kontra ataklara karşı gerekli tedbirleri almalı; kalıcı ve fitneyi kökten sökücü tedbirlerle...
Bizler, Batıcı vesayetin hâkim olduğu yıllardaki gibi Anayasa, Yargıtay, Danıştay tahakkümünde yaşamak istemiyoruz. 3-5 yargıcın vereceği kararlarla bu ülke eski karanlık günlerine döndürülmesine izin verilemez!..