Sözcü gazetesinin solcu yazarı, “S-400’ler darbecilere karşı alınıyor” buyurmuş... Temel amaç, Cumhurbaşkanlığı külliyesini darbecilerin uçaklarından korumakmış.
Bir de “tespit” (!) yapmış: “S-400’ler sadece ABD ve Yunanistan’a karşı etkili olacak...”
Kime karşı etkili olacaktı?
Hangi devlet, bir savunma silahına sahip oluyoruz diye hafakanlar geçiriyor?
Sözcü gazetesi yazarı bu düşüncesinde yalnız değil.
İyi Parti’nin Meral Akşener’i de aynı şeyleri söylüyor: “S-400’ün amacı Cumhurbaşkanlığı külliyesini korumak...”
İddia sahiplerinden biri ülkücü... Diğeri solcu...
Ülkücü numarası yapan cahil kadını bir kenara bırakalım... Solcu gazeteciye bakalım...
Bakalım, Türkiye’nin gerçek hasmı kimmiş ve “sol tarla” kimler tarafından sürülmüş?
Rahmetli Mahir Kaynak, 12 Eylül öncesinin “iç savaş ortamı”nı hazırlayan aktörlerin başında, Batılı müttefiklerimizin geldiğini anlatırdı.
Bu konuda, kitaplarında mebzul miktar detay ve örnek var.
Türkiye’deki sol terör örgütleriyle ilgili de kafamızı karıştıran, daha doğrusu zihnimizi açan değerlendirmelerde bulunurdu.
12 Eylül darbesinin şartlarını “olgunlaştıran” sol terör örgütlerinin Sovyetler Birliği’yle ilişkili olduğu kabulüne itiraz eden az sayıdaki istihbarat görevlisinden biriydi.
Kendisiyle yapılan bir söyleşide (Cüneyt Arcayürek’in yaptığı söyleşi olabilir) şöyle diyordu (mealen aktarıyorum): “MİT’teki inanış şuydu: 1970-80 arası Türkiye’de tedhiş ve terör uygulayan sol örgütler, Sovyetler Birliği tarafından desteklenmekte ve finanse edilmektedir. Ben bu kanaatin yanlış olduğunu anlatırdım ama inandıramazdım. ‘Soğuk Savaş’ şartları içinde, Sovyetler Birliği’nin ülkemizde faaliyet göstermesi, hele ‘sol düşünce’ye sahip terör örgütlerini yönlendirmesi düşünülemezdi. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin bunda bir çıkarı yoktu. Türkiye’nin, terör üzerinden de stabilize edilmesi en çok NATO’nun ve Amerika’nın işine yarardı; NATO müdahalesini meşrulaştırırdı. Benim kanaatim şuydu: Sol terör örgütlerine finans ve silah desteği NATO güdümündeki örgütler tarafından sağlanmaktadır. Bu örgütlerin Belçika bağlantısı araştırılmalıdır. Belçika dediğimizde, doğrudan NATO’dan söz ediyoruz. NATO, hangi kanallarla ‘derin devlet’e nüfuz etmiştir? Öncelikle oraya bakılmalıdır. Bu kanaatimi 12 Eylül darbesi pekiştirdi. 12 Eylül’e en büyük gerekçeyi, ülkemizdeki sol terör örgütlerinin ‘eylemleri’ sunmuştur.”
Kendilerini kullandıran, bilerek ya da bilmeyerek NATO’ya hizmet eden “sol örgütler” için de şu değerlendirmeyi yapıyordu Kaynak (yine mealen aktarıyorum): “Türkiye’de 1960 darbesi akabinde solun önü açılmış ve 1970'de de Baas tipi bir ihtilalin, bir darbenin arkasına İngiltere geçmişti. Bu ülkesini düşünen, Türkiye'nin bağımsızlığı için mücadele eden insanları gerçekte kullanan onlardı. Hiçbir gencimi, hiçbir arkadaşımı itham etmiyorum. Bilinçli olarak bu hareketin içine katıldıklarım söylemiyorum. Bu bir varsayımdır, tartışılabilir. Kendilerini İngilizlere kullandıranlar 12 Mart’ın önünü açmıştır. Aynı anda sol ve sağ tedhiş gruplarının sahne aldığı 12 Mart sonrasındaki olaylar da 12 Eylül’ü getirmiştir.”
Bütün bu teknik (istihbari) açıklamalardan benim süzdüğüm gerçek şu:
Sol tarlayı da NATO-ABD (uzantısındaki Derin Devlet-Gladyo) ittifakı sürmüş.
Daha doğrusu, “sol alan”ı da NATO-ABD ittifakı kurmuş.
Rahmetli Uğur Mumcu, “silah kaçakçılığı”nı anlattığı kitabında, Türkiye’de terör olaylarında kullanılan silahların Belçika’dan geldiğini “belgeleriyle” ortaya koymuştu.
12 Eylül darbesinden sonra, bu silahları kullananlar (sol ve sağ terör grupları) ve temin edenler (mafya babaları) yargılandı. Ama mafya babalarına yol açan resmî görevliler herhangi bir kovuşturmaya uğramadı...
Neden?
Bu konular kurcalandığında, altından Belçika’yla (NATO’yla) iş tutan, daha doğrusu Gladyo’ya çalışan derin devlet elemanları çıkacaktı da, ondan...
Demek ki neymiş?
Kendilerine “anti-emperyalist” süsü veren örgütlerin ve “solcu” etiketi altında yaşayan siyasetçilerin 15 Temmuz darbe girişiminde suçüstü yakalanmış ABD’ye verdikleri destek, sadece basit siyasal bir karşıtlıkla (Erdoğan karşıtlığıyla) açıklanamazmış!