İstanbul'daki bombalama olaylarından hemen önce ABD'nin Ankara Büyükelçiliğinde, görünüşte masum çok iki önemli etkinlik gözlerden kaçmıştı. ABD'nin yeni Büyükelçisi Erick Edelman, gazetecilerle iki sohbet toplantısı düzenlemişti. Büyük medya gruplarından belirli kişiler elçiliğe davet ediliyor ve kendilerine terör saldırıları karşısında alınması gereken tedbirler anlatılıyordu!
İlk toplantının başlığı, nedense, "yeni Osmanlıcılık" olarak saptanmıştı. Yapılan ikinci toplantıysa İstanbul saldırılarından bir hafta öncesine denk geliyordu. Büyükelçilik çalışanları davet edilen 28 gazeteciye "önümüzdeki dönemde gerçekleşmesi mümkün (!) terör dalgasının nasıl karşılanması gerektiğini" anlatıyordu.
Bu toplantıyı izleyen 10 gün içinde İstanbul'un dört farklı yerinde toplam 2 ton bomba patlatıldı! Hedefler İngiliz ve Musevi kuruluşlarıydı. Bombalamaları El Kaide'nin yaptığı ortaya çıktı ama Tükiye'yi kimin ve neden seçtiği yolunda hiçbir soru sorulmadı!
Türkiye altı ay süreyle Afganistan'de görev yapmıştı. TSK'nın bulunduğu yer El Kaide'nin ülkesiydi. Ne var ki, bir tek saldırı dahi gerçekleştirilmemişti. TSK altı ay sonra ülkesine geri döndü. Peki neden El Kaide kendi arka bahçesindeki Türk askerine saldırmak varken beklemiş, alçak sürünmeyle Türkiye'ye gelip İstanbul'da patlamıştı bombaları? Büyükelçilik davetlisi gazetecilerden biri bile bu basit soruyu sormadı nedense!
Sözüm ona, El Kaide'nin açıklamasına göre, Türkiye haçlı ordusuna katıldığı için cezalandırılmıştı! Haçlı Ordusu denen de NATO'dur! Sinagog saldırılarının gerçekleştirildiği gün, Levent'te Harp Akademileri bünyesinde toplam 2 bin NATO üyesinin katıldığı "İslami Terör" kavramı doğrultusunda oluşturulması düşünülen "Mukabele Gücünün" sınandığı, bir tatbikat yapılıyordu. Mantık El Kaide'nin bu tatbikatı vurması gerektiğini söyler... Söyler de kimse bunu dile getirmez! Bomba yüklü arabalardaki teröristler olay sırasında ölür. Peki kim 112 Hızır acil servisi ve ambulansları arayarak, patlamaların Bostancı ve Erenköy'de gerçekleştirileceğini haber verir? Ambulanslar sirenlerini çaldıra çaldıra Kadıköy yakasına giderken, Levent'te bombalar patlamaya başlar!
Bu arada Türkiye'de incir çekirdeğini doldurmayacak kavgalar yaşanmaktadır. İrtica ortaya salınır, devlet gelirlerini bir sülük gibi emen asalak sınıf da bu öcüye dört elle sarılır. Toplum oluşturulan bu hayaletle kokutulurken, bölgedeki harita değişiklikleri ülkemizi derinden etkileyecektir. Kendimizi toparladığımızdaysa atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmiştir. Türkiye'nin bu dönemde en büyük talihsizliği devletin zirvesinde 1940'lı yıllardan kalma bir memur zihniyetinin varlığıdır! CB Koltuğuna kurulan kişi kendini padişah yetkileriyle donatılmış var sayarak YSK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay gibi bütün yargı organlarının yönetim kimliğini kendinde görmektedir. Sol fraksiyon reisi kimliğinden sıyrılarak toplumsal dinamikleri arkasına alması gerekirken kalkıp siyasi partilerle kavgaya tutuşması ülkeye büyük zararlar verir...
(Yarın: Çetin ceviz ve günümüz)