Önemli bir zatın kendisine, ‘Siz istemeyi bilmiyorsunuz azizim’ demesi üzerine, ‘İstemesini iyi bilirim’ diyor büyük yazar ‘Lakin kaybolmasın diye çırpınacağım, kaybolacak diye kişiliğimden, anlayışımdan tavizler vereceğim şeyi istemem ben. Bir ödül için kendisini satan adam yazar olamaz, hatta insan bile olamaz. İnsan olmadan da yazar olunmaz.’
Bu sözlerin sahibi Tarık Buğra’yı ‘Vicdanlı, sorumluluk sahibi, onurlu ama yalnız’ olarak nitelendiriyor edebiyat tarihçileri. Yalnızlığının sebebini ise yukarıdaki cevabından anlayabiliyoruz.
***
Türk edebiyatının gelmiş geçmiş en önemli romancılarından biridir Tarık Buğra. Yalnız kalacağını bile bile, hakikatin tarafında ve ayakta durmak isteyen yazar… Toplumu mayalayan değerlerin unutturulmaya, yıpratılıp yok edilmeye çalışıldığı dönemlerde kalemiyle ‘yeniden doğuş’ ruhu estirmiş ‘yerli’ bir hafıza. Bu özellikleriyle, okullarda öğretilmeyen ‘alternatif tarih’ öğretmenimiz Tarık Buğra…
Onun imzasını taşıyan Osmancık romanı (1982) Türk edebiyatının eşsiz eserlerinden biridir. Osmanlı’nın kuruluş yıllarının anlatıldığı roman, üslubu ve bu toprakları mayalayan ruhun inceliklerini yansıtması bakımından bir başyapıttır. İşte bu başyapıt önümüzdeki tiyatro sezonunda Devlet Tiyatrosu (DT) tarafından sahneye taşınıyor.
***
Tarık Buğra 1918 Akşehir doğumlu. Gelecek yıl doğumunun 100. yılı. Bu vesileyle yeniden DT repertuarına alınan Osmancık, daha önce 1984-85 sezonunda sahnelendi.
Osman Bey’inKayı Boyuna Bey oluşundan ölümüne kadar geçen süreci anlatan 3 perdelik oyun, Osmanlı’nın sırrı nedir sorusunun cevabını ararken, Osmanlı kuruluş döneminin dinamiklerini ve felsefesini seyirciye yansıtır.
Devlet Tiyatrosu Tarık Buğra’nın (farklı yıllarda) başka oyunlarını da sahneledi. Taşralı bir ailenin iç bunalımlarını, özlem ve çelişkilerini konu alan ‘Akümülatörlü Radyo’ bunlardan biri. Savaş ve direniş temalı ‘Ayakta Durmak İstiyorum’, tasavvuf felsefesi üzerine odaklı, Yunus Emre’nin hayatını anlatan ‘Bir Ben Vardır Benden İçeri’, ‘İbiş’in Rüyası’, ‘Güneş ve Arslan’, idealizm temalı ‘Yüzlerce Çiçek Birden Açtı’ ve milli sermayenin yükselişini konu alan ‘Patron’ DT tarafından seyirciyle buluşturulmuş oyunlar.
İBB Şehir Tiyatroları ise büyük yazarın sadece İbiş’in Rüyası adlı eserini 1985-86 ve 1997-98 tiyatro sezonunda sahnelemiş. Ancak ve ne yazık ki Buğra’nın diğer oyunları ‘Yüzlerce Çiçek Birden Açtı’, ‘Ayakta Durmak İstiyorum’, ‘Güneş ve Arslan’, ‘Osmancık’, ‘Patron’ ve ‘Akümülatörlü Radyo’ tiyatronun kütüphanesinde oyun olarak kalmış, yani sahnelenmemiş.
***
Sanat kurumlarımız hiç değilse 100. doğum yılı olan 2018’de Tarık Buğra’yı daha çok hatırlamalı. Eserleri sahnelenmeli. Biz okurlara düşen de onun külliyatını yeniden okumak olmalı.
Kurtuluş Savaşı’nı anlatan Küçük Ağa romanı, karanlığın en koyu olduğu dönemlerde bir milletin varlık yokluk mücadelesini, toplumsal dramı ferdin dramı içinde eriterek anlatması bakımında eşsizdir.
Yağmur Beklerkenve Dönemeçte romanlarında yakın dönem siyasi tarihimizin Anadolu’daki izlerini okumak mümkün.
Romanlarıyla birkaç kuşağa adeta ‘alternatif tarih öğretmeni’ olan Tarık Buğra’nın biyografisini okumak içinse Beşir Ayvazoğlu imzalı 150 sayfalık ‘Büyük Ağa Tarık Buğra’ adlı kitabı orada duruyor.
Şimdiden başlayarak 2018 yılını ‘yerli’ bir okumaya çevirebilirsek, bu Tarık Buğra için en güzel 100. doğum günü armağanı olur.
O bunu çok isterdi.