Türkiye’nin uzunca süredir küresel ‘üst akıl’ın hedefinde olduğu biliniyor. Arap baharının tersine dönmesi; Mısır, Suriye ve Irak’ta yaşananlar, Türkiye’nin bölgesel etkinliğinin artması ve Erdoğan’ın güçlü bir lider olarak öne çıkması dünya çapında bir dezenformasyon dalgası oluşturdu.
Genelde Türkiye’yi, özelde Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı hedefe koyan kara kampanyanın yakın zamanda fiili saldırıya dönüştüğünü, darbeden terör olaylarına kadar türlü yöntemlerle hamleler yapıldığını biliyoruz.
FETÖ’nün de propaganda desteği verdiği odaklar ve lobiler hummalı bir karalama kampanyası yürütüyorlar.Bu kesimler şimdi gözlerini 16 Nisan referandumuna diktiler…
Algı operasyonlarıhız kesmeden sürecek…
Toplumsal gerilimi yükseltmekiçin ellerinden geleni yapacaklar…
Toplumun sinir uçlarına basmakiçin her fırsatı değerlendirecekler…
Bu üst aklın bir de ülkede tetikçiliğini ve uşaklığını yapan bir ‘alt akıl’ var.
1960’daki darbeden sonra kurulan vesayet sisteminin aktörleri kendi statükolarını koruduklarını düşünüyorlardı ama aslında Türkiye’yi belli bir eksende tutma vaadiyle üst aklın taşeronluğunu yapıyorlardı. Korudukları rejim değil küresel güçlerin menfaatleriydi.
Alt akıl, üst akıl kadar sofistike ve rafine hareket edebilen bir akıl değil. 80’lerde, 90’larda, 2000’lerde piyasaya sürülen oyunlar hep aynıydı. Karışıklık ve istikrarsızlık çıkararak siyasi iktidarı zayıflatmak ve dizginleri elde tutmak… Terör derin devlet yapılanmalarının siyaseti baskılamak için kullandığı bir enstrümandı. Her kritik günde, seçim veya referandum sabahında bir yerlerde patlayan bombalar, bu odakların terör örgütlerini de manipüle ettiğini gösteriyordu.
Son günlerde alt aklın daha müptezel ve bayatlamış numaralarına şahit oluyoruz. Bir gazetecinin fiili saldırıya, diğerinin tacize uğraması, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin kundaklanması, başörtülü bir liseli kızımızın darp edilmesi bu habis ama müptezel aklın tezahürleri…
CHP’nin ikiyüzlü propagandası
CHP yönetimi iki farklı propaganda yürütüyor. Birincisi parti yönetimi daha yumuşak bir tarz sergilediğini göstermeye çalışırken, aşağı kadrolar ‘kıyamet senaryoları’ üzerinden daha sert bir tarz içindeler.
Kılıçdaroğlu’nun Meclis görüşmeleri sırasında anayasa değişikliğini desteklemenin ‘ihanet’ olacağını söylemesi ve rejim tartışmaları üzerinden sert tavırlar sergilemesi şu an yerini daha mürai gibi algılanan bir hale bıraktı.
CHP’nin dağıttığı broşürlerde ‘Evet’ çıkarsa ‘ülke bölünür, terör azar, ekonomi batar, rejim elden gider’ başlıklı mesajlarla tam anlamıyla bir korku salınıyor.
CHP’nin kampanyada daha az etkinlik yapma ve kadroları daha az araziye sürme stratejisinin temelinde, toplumun tepkisini çeken bu sertliği mümkün olduğu kadar perdelemek yatıyor olabilir. Çünkü bu tür söylemler klasik CHP karakterini pekiştiriyor, bu ise yüzde 25’e mahkûmiyet anlamına geliyor.
Alt akıl’ın 16 Nisan’a kadar vatandaş memnuniyetini sabote edici girişimlerde bulunması pekâlâ mümkün. Çok farklı sebeplerle memnuniyetsiz bir kitle oluşturmak için her yola başvuracaklar.
16 Nisan’da ‘hayır’ çıkması halinde memlekette hiçbir şeyin değişmeyeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu’nun böyle bir ihtimal karşısında gökkubbeyi hükümetin başına yıkmak için büyük bir yaygara başlatacağına da şüphe yok. CHP ve paydaşları evet halinde bir yaygara yapacaklarsa, hayır halinde iki kat ses çıkaracaklardır.
Kampanya süresince CHP’nin çelişkili tavırlarına bir kez daha şahit olacağız. Geçen seçimlerde de hem HDP’nin, hem CHP’nin makyajı kısa sürede dökülmüş ve iki parti de fabrika ayarlarına dönen tavırlar içine girmişti.