Almanya, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin katılacağı Türk toplumuyla buluşma toplantılarını engelledi.
Bozdağ’ın katılacağı toplantının yapılacağı salonun tahsisinin iptal gerekçesi komik; ‘toplantı salonunun yeterli otoparkı yok!’
Zeybekçi’nin konuşacağı salonun kapatılma gerekçesi ise daha ‘gerçekçi’: “Salonda kimin konuşmacı olduğunu öğrendikten sonra Vatandaşlık Dairesi Müdürü bilgilendirildi.”
Asıl gerekçenin ne olduğunu, bu toplantıların yapılacağı duyurulduğunda, önceki gün Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas’tan öğrenmiştik: “İfade özgürlüğü talep edenin, kendisinin de hukuk devleti ve basın özgürlüğünü garantisi etmesi gerekir.”
Kastettiği, Die Welt gazetesi muhabiri Türk asıllı Alman vatandaşı Deniz Yücel’in Türkiye’de ‘PKK propagandası yapmak’tan tutuklanması.
Özetle şunu diyorlar; “Siz bir Alman gazeteciyi tutuklarsanız, biz de sizi burada konuşturmayız!”
Alman Bakan Maas, bence daha önemli bir şey daha söyledi: “Artık alçak sesle konuşma dönemi geride kaldı.”
Bence de öyle.
***
Almanya seçime gidiyor.
Başbakan Angela Merkel, Hıristiyan Birlik Partileri (CDU-CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SDP) büyük koalisyonunun başında.
Ancak ortağı olan SPD’nin şimdi daha güçlü bir adayı var: Avrupa Parlamentosu eski Başkanı Martin Schulz.
Merkel, İngiltere’nin Brexit’le ayrılmasından sonra AB içinde hazinesinde para olan tek ülkenin başbakanı olarak, hem borç batağındaki Batı Avrupa ülkelerini kurtarmak, hem de Rusya’nın yeniden göz diktiği Doğu Avrupa ülkelerine sahip çıkmakta tek başına kalmış!
Aynı zamanda kontrolsüz göç, ‘en zengin ülke’ olarak Almanya’ya akıyor.
Bu durum, hem ekonomik olarak Almanya’yı tüketme tehlikesi barındırıyor, hem de ülke içindeki ‘aşırı milliyetçilik/yabancı-göçmen karşıtlığı’nı büyütüyor.
Merkel, buna karşı özellikle göçmen konusunda Türkiye ile birlikte çözüm üretmeyi deneyebilir; AB’nin mali ve insan kaynakları konusunda Türkiye’nin üyelik sürecinden iki tarafa da yararlı sonuçlar üretebilir.
Ancak bunu yapmıyor.
Aksine, yeni bir yol bulmak yerine, yükselen aşırı milliyetçiliğe, içe kapanmaya ve korumacılığa yönelerek, aşırı milliyetçi Almanya için Alternatif Partisi (AfP) oylarını kendine çekmeye çalışıyor.
Böylece AfP daha şimdiden zihniyetini iktidara taşımış oluyor.
Rakibi Schulz da ‘sol’ kanatta aynı yöntemi deniyor; Sol Parti’nin az olan oylarını kendine çekerek seçimi bir adım önde bitirmeyi hedefliyor.
Sağ ve sol blokların oyları şimdilik eşit görünüyor. Kim kendi tarafının ‘uç’ partisinin oylarını kendine daha çok çekerse o bir adım öne geçecek.
Türkiye aleyhine ‘açık sözlü’ ifadelerini alıntıladığım Adalet Bakanı da SPD’li.
Yani Almanya’da kim iktidar olursa olsun Türkiye için çok bir şey değişmeyecek.
Ama Almanya için bir şeyler değişecek.
***
AB’nin iki lokomotifinden (Fransa, Almanya) -ekonomik olarak öne geçmiş olan- Berlin, Ankara ile ilişkileri ‘yüksek sesle konuşma’ düzeyine getirmişse, kendi bileceği iş.
Bunu “AB’nin tek lokomotifi” olarak yaptığını düşünüyorsa, 2. Dünya Savaşı’ndan daha büyük bir ‘ekonomik enkaz’ı da üstlendiğini; Alman vatandaşlarının kazandıklarını Avrupa ile paylaşmaya hazır olduğunu kabul etmiş olmalı.
Ayrıca, AB treninin ‘siyasi’ lokomotifi Fransa’nın, üye olmasa da İngiltere’nin, hatta hala Almanya üzerinde vesayetini sürdüren (Bunu en iyi Alman devlet adamları bilir) ABD’nin Berlin’e ‘siyasi güç’ vermeyeceğini de hesap etmiş olmalı.
Ankara, Berlin’le yüksek sesle konuşmayı arzu etmiyor.
Ama yüksek sesle konuşma konusunda deneyiminin bilindiğini düşünüyor.
Sadece yeni gelecek konuğunun ‘altın varaklı Osmanlı koltuğu’nda rahat etmesini istiyor.