Fark ettiniz mi bilmem, bir süredir “ortalarda” yoktum. Üzerinize afiyet, küçük bir kaza geçirdim. Daha doğrusu, ayağım burkuldu ve bağ doku zedelenmesi teşhisiyle diz altından başlayarak alçıya alındı. Elime de iki koltuk değneği verildi.
Basit bir düşme vakasının böyle sonuçlanması benim için hayli sarsıcıydı.
Aslında tüm kazalar böyle oluyor. Bir anda. Ölüyor, yaralanıyor ya da bir uzvunuzu kaybediyorsunuz.
Şu kısacık ve geçici halden -ki geçti Allah’a şükür- yakındığım sanılmasın. Bir kere çok şey öğrendim ve en önemlisi bu “ayn’el yakın farkındalık” durumundan kendime ve sizlere vazifeler çıkardım.
***
Hâlihazırda ülkemizde yaklaşık 8 buçuk milyon engelli var! Nüfusa oranı yüzde 12,29. Her 9 kişiden biri yani! Rakam kesin değil elbette. Sürekli artıyor çünkü. Trafik kazaları, iş kazaları, süreğen hastalıklar, artan terör saldırıları... Hayatta kaldığına sevindiğimiz, Allah sevdiklerine bağışladı diye dua ettiklerimiz onlar.
Ulusal Özürlüler Veri Tabanına göre durum şöyle: Engellilerin yüzde 58,6’sı erkek, yüzde 41,4’ü kadın. Yüzde 56,8’inin özrü hastalık, yüzde15,9’ı genetik/kalıtsal bozukluk, yüzde 9,6’sı kaza ve yüzde 3 gebelik/doğum sırasında ortaya çıkmış. Yüzde 29,2’si zihinsel engelli, yüzde 25,6’sı süreğen hastalığı olanlar. Yüzde 8,8’i ortopedik, yüzde 8,4’ü görme, yüzde 5,9’u işitme, yüzde 3,9’u ruhsal-duygusal, yüzde 0,2’si dil-konuşma özürlüler. Yüzde 18’i ise birden fazla engele sahip.
Engelli nüfusun yüzde 36’sı okuma yazma bilmiyor. Özürlülerin yüzde 41’i, süreğen hastalığı olanların yüzde 47,1’i ilkokul mezunu. İlkokul sonrası eğitim düzeyi arttıkça oran düşüyor.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de engellilerin çoğu toplumun yoksul kesimlerinden. İş bulmakta, giderlerini karşılamakta zorlanmaları nedeniyle bunun sonradan gelişen ya da pekişen bir durum olması da söz konusu. Engelli istihdamı İş Kanunu’nu gereğince yasal bir zorunluluk. Uymayanlar işe almadıkları her engelli için her ay 1.357 TL para cezası ödüyor.
Engellilerin haklarını ve devletlerin yükümlülüklerini düzenleyen sözleşmenin Türkiye’de yürürlüğe giriş tarihi BM ile aynı; 2008. Türkiye’deki engellilerin sosyal hak ve hizmetlerden yararlanma kapsamını genişleten Özürlüler Kanunu ise daha erken, 2005. Lakin mevcut sorunların temelini mevzuat değil uygulama ve zihniyet oluşturuyor.
***
Engeller, dışlamalar ve çözülmeyen sorunlar nedeniyle engellilerin çoğu kendini “mutsuz” hissediyor. Üstelik mutsuzluk katlanarak artıyor, zira engelliyle birlikte aile ve yakın çevre de bundan etkileniyor.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın 2010’da yaptırdığı araştırma, engellilerin mutsuzluk nedenleriyle birlikte bizim ayıbımızı ve görevlerimizi de ortaya seriyor.
Buna göre sağlık ve bakım hizmetlerinin iyileştirilmesi ve yaygınlaştırılması, iş bulma ve eğitim olanaklarının arttırılması yönündeki beklentinin yüksekliği eksikliğe işaret ediyor. Engelliler kaldırım ve yaya geçitlerinin, oturulan binaların, özel ve kamu binalarının özürlü kullanımına uygunsuzluğundan yüzde 70’ler oranında şikâyetçi.
Yüzde 38,4’ü sosyal yardım alıyor ancak yüzde 55,7’si ağır fiziksel güç gerektirmeyen işlerde çalışmayı istiyor ve sağlık problemleri nedeniyle daha fazla kısa molaya ihtiyaç duyuyor.
***
Meseleye merhametle yaklaşmak çoğu kere yanlış, sadece sağduyuyla yaklaşmak ise yetersiz. Bu bir hak ve adalet meselesi çünkü.
Engellilerin acınmaya değil itibarlı bir muameleye hakları ve ihtiyaçları var. Onların hayatlarını başkalarına muhtaç olmadan sürdürmelerini ve toplumdan dışlanmamalarını sağlamak doğru olan.
Kullanılan terminolojiye de dikkat şart ama kuru nezaketten dolayı değil zihniyeti yansıttığı için. Ahlaklı ve hakkaniyetli olmayı önemseyenler içinse her can kutsal zaten ve “canda özür olmaz”.