8 Mart günü Taksim'de nümayiş yapan ve işi ezan okunduğu sırada susacakları yerde ezanı protesto edercesine ıslıkları ikiye katlayan azgın azınlık için -tabii ki edep sınırları içinde- söylenebilecek çok şey var. Kimileri cevap vereceğiz diye o sınırı aştı ama daha kimse onların kendilerine layık gördükleri sıfatların üstüne çıkamadı.
Zira toplumsal tüm değerlere karşı akıl-izan dışı bir saldırganlık içindeler. Cinsiyet ve rol olarak kadınlıklarını ve bizzat kendilerini her türlü kural tanımazlığın temsilcisi olarak resmetmekten geri durmadılar.
"Yılın sürtüğü" çerçevesinin arkasına geçip hepsi bir hatıra fotoğrafı çektireceklerdi de zaman yetmedi, öyle bir durumdaydılar yani.
Bir kere kadın haklarını savunmak sadece tekil kadınların yaşadığı mağduriyetleri, taciz ve şiddet olaylarını gündeme getirmekle sınırlı olmamalı. Bu türden bir algı çalışması da kadını aşağılamaktır, kadına karşı şiddettir. Başta KADEM olmak üzere, kadın ve toplum adına derdi olan, kadının beden, ruh bütünlüğü ve toplumsal rolü gibi konularda söyleyecek sözü olan tüm derneklerin, STK'ların o gün Taksim'de, kadına karşı olan bu aşağılamaya tepki vermesi gerekir. Kadın bedeni üzerinden ortalığa boca edilen tüm o iğrenç pankartlar, "kadına karşı hakaret davası" konusudur aynı zamanda.
Haddi zatında azgın kitle cinsiyet, aile, toplum gibi en temel varoluş formlarına karşı alabildiğine yıkıcı bir söylem içinde hareket ederek "toplum karşıtlığının" propagandasını yapmaktadır. Hümanist felsefenin, insanlığı felakete ve sefalete sürükleyişinin acıklı bir evresidir bu.
***
8 Mart dünya kadınlar gününü, başında başörtüsü olduğu halde "Aileniz batsın" dövizi taşıyarak kutlayanlar da vardı. Aile içinde, kadın ve çocuğa olduğu gibi erkeğe de 'şiddet' uygulanabiliyor. Aile bütünlüğü kaygısı, bazen de sistematik kötü muamelelere maske yapılıyor, amenna. Fakat bu fiili durum, aile kavramı ve kurumunu sosyolojik olarak hedefe koymayı haklı çıkarmaz. Zaten söz konusu döviz, tekil örneklere işaret etmiyor. Aile kurumuna "batsın" diyor. Batsın da ne olsun peki? Ailenin olmadığı bir toplumda beşeri olan neyi muhafaza edebilirsin? Sonra ailenin kadını kısıtladığını düşünen bir kimse başörtüsünün sebep olduğu "kısıtlılıklar" hakkında ne düşünmektedir? Zira dini yaşamak adına, aile başörtüsünden çok daha önde gelir.
Hayatta hiçbir sınır olmasın, her şey yapabilelim ama kimse bizi ayıplamasın, kimse bizi yargılamasın... Ne güzel dünya!
***
Kendilerine neyi layık görüyorlarsa yapabilirler, mani olan yok. Ama saygı da beklemesinler.
Toplumu ifsat edecek tüm bayağılıkları, arsızlık ve azgınlıkları bir eyleme sığdıran bu kitlenin, -söz konusu görüntüleri bir kenara koysak dahi- ezana, camiye, namaza, Kuran'a bakışının nasıl olduğunu, hepimiz biliyoruz. Türkiye'deki temel fay hattı, ne yazık ki İslam ve karşıtları. Bu o kadar böyle ki, söz konusu kitle bölücü terör örgütü PKK'yı değil de Allah, Kitap, Muhammed diyenleri tehdit görüyor.
Ülkece din değiştirsek hoşlarına bile gider. Asıl dert İslam'la yani.
Ezan konusundaki hassasiyetimiz toplumu kutuplaştırmak için değildir bilakis toplumu muhafaza içindir. Elbette Allah dinini, ezanını korur. Ama Ezan da 'biz'i korur.