Seçim olmuş bitmiş Kemal Kılıçdaroğlu hâlâ meşruiyet tartışması yapıyor.
Demokratik siyaset adına da çok ayıp, adamlık bahsinde de...
Kemal bey ne tanımına uygun bir demokratik siyaset yürütebiliyor, ne de adamlık bahsinde örnek olabiliyor...
Erdoğanfobik anlayışın kendisini zehirlediğini ve hızla tükettiğini farketmiyor.
Seçimden sonra her medeni insan gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp tebrik etmesi gerekirken “Diktatörü tebrik etmem!” diyerek hem demokratik siyasetin özünü teşkil eden milli iradeye saygısızlık ediyor, hem de edep sınırlarını aşan patolojik bir durum sergiliyor.
Dahası seçimden hemen sonra kamplaşmayı/kutuplaştırmayı derinleştiren bir düşmanlık dilini siyasetin merkezine yerleştiriyor.
Oysa Kemal bey herkesten önce Cumhurbaşkanlığa seçilen Erdoğan’ı arayıp tebrik etseydi halk nazarında müthiş bir puan toplardı.
Yeni dönemde CHP siyasetinin de farklı bir muhalefet anlayışı üzerine şekilleneceğini gösterseydi hem eli İnce karşısında güçlü olurdu, hem de yeni bir CHP algısı üzerinden daha inandırıcı bir yol izlerdi.
Kemal bey giderek kendini demokratik siyasetin dışına itiyor.
Kendini siyasetin değil patolojinin konusu haline getiriyor.
Öyle olmamış olsaydı özgür bir seçimin sonuçlarını gayrı meşru ilan eder miydi?
“16 Nisan referandumu da, 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimi de gayrı meşrudur!” demek sağlıklı bir aklın ürünü olabilir mi?
O zaman sormazlar mı: Madem öyle niye seçime girdiniz?
Öyle ya kendi adayınızla seçime giriyorsunuz. Sonra yenilince seçimin sonuçlarını gayrı meşru ilan ediyorsunuz!
Sormazlar mı: CHP’nin adayı kazansaydı gene gayrı meşru mu diyecektiniz?
Pek tabii demeyecekti.
Tam tersine zafer kutlamaları yapacaklardı.
Kendileri kazandığında meşru, Erdoğan kazandığında gayrı meşru!
Patoloji dediğim şey bu işte!
24 Haziran seçimlerinde Kemal beyin kendisi de sandıktan çıktı.
Seçimin kendisini gayrı meşru kabul ediyorsa her onurlu insana yakışan tavrı sergileyip milletvekilliği koltuğunu bırakması gerekmez mi?
Cumhurbaşkanımız için “işgalci” diyen Kemal beyin kendisi de “işgalci” konumunda değil mi bu mantığa göre?
Kemal bey 24 Haziran’da aldığı derin mağlubiyetten ders alıp yeni bir siyaset izleyeceğine, eskisinden bin beter bir düşmanlığa ve fanatizme yaslanan bir siyaset izliyor.
Muharrem İnce’yi kendi başına bela eden siyasi öngörüsüzlüğün faturasını kendi partisine fena halde ödetme yoluna gitmesi yetmiyormuş gibi demokratik siyaseti de zehirleme yoluna gidiyor.
Üslubu edep sınırlarını aşan ve tahammül mülkünü yıkan bir kertede seyrediyor.
Paylaştığı hayvanlar alemi karikatürü tam da kendisini resmediyor, farkında değil…
24 Haziran’dan sonra Erdoğanfobizmine eklenen İnce korkusu giderek akli melekelerini dumura uğratıyor.
M. Akif Hamzaçebi gibi etrafındaki değerli siyasetçiler artık kendisini uyarmalı.
Bu gidiş ne Kemal bey için, ne de CHP için hiç de hayra alamet değil!
Erdoğan halkın hür ve helal oylarıyla seçilmiş bir başkandır; diktatör değil!
Ve o koltuğa da halkı tarafından oturtulmuştur.
Cumhurun Başkanlık koltuğuna oturttuğu biri için “gayrı meşru, diktatör!” diyenin akıl sağlığından şüphe edilir.
İNGİLTERE’NİN YENİ HAMLESİ
İngiltere FETÖ’nün has elemanlarını yargı marifetiyle koruma altına alıyor. İçimizden birileri ise zil takıp oynuyor. İlginç! “Üst akıl” deyip duranlar o üst aklın hamlelerini göremiyorlarsa çok yazık!
Oyun var oyun içinde.
İngiliz aklı deyip geçmeyelim.
Yoksa akılsızlığımıza yanarız.