“Yenikapı ruhu” yok, asıl “15 Temmuz ruhu” var.
“Yenikapı ruhu”, “15 Temmuz ruhu”nun bir başka yansıması sadece.
Kâbe’de her tavafımda dua ediyorum. Ülkemin Cumhurbaşkanı’na. Davamın liderine.
Ölümü ölümsüzlük bilen aziz milletime.
Ülkeme.
15 Temmuz’un şehitlerine. Aziz şehitlerimize. Kutsal beldedeyken siyaset yazmayayım diyorum, ama ne mümkün!
Bir gözümüz Türkiye’de. Olup bitenleri anı anında izlemeye çalışıyorum.
Kimin ne dediğini de ne demek istediğini de buradan farklı görebiliyorum.
Ne yapılmak istendiğine dair gözlemler birikiyor haliyle.
Kaygılarım yok mu? Kendi ülkem için var. Kendi davam için var. Kendi partim ve hükümetim için var. Türkiye ölüm kalım mücadelesinden geçiyor.
Partimiz zor imtihanlardan geçiyor.
Hepsinin farkındayım.15 Temmuz’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak elbet.
Olmamalı da.
Bu kendi içimizde de böyle.
AK Parti, 15 Temmuz’un AK Parti’si olarak kalamaz. Hükümetimiz 15 Temmuz’un ruhuna uygun bir biçimde kendini yeniden güncelliyor. Aziz milletimizden aldığı direktif doğrultusunda cesur adımlar atıyor.
FETÖ’ye karşı verdiği mücadelenin tıpkısının aynısını PKK için de veriyor.
Bunun sıkıntıları var elbet.
Ama başka çaresi yok.
Ölümüne bir mücadelenin eşiğinden geçiyoruz. Devletimizin ve milletimizin bekâsı söz konusu. Kolay bir mücadele değil.
O yüzden saflarımızı sık tutmalıyız.
Milletimizle bağımızı eskisinden daha sıkı tutmalıyız. Milletimizin tasvibinden geçmeyen işler asla yapmamalıyız.
***
FETÖ’nün asker kılığındaki teröristlerini savdık başımızdan çok şükür. Ama henüz tehlike geçmiş değil. FETÖ’nün hedefindeki tek kişi, Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Darbeyi savuşturduk ama darbenin şekil değiştirerek karşımıza çıkacağını zinhar unutmamalıyız. FETÖ’cü unsurları en tepeden başlayarak kararlı bir biçimde bitirmeliyiz.
Kim olursa olsun, nerede olursa olsun bu ihanet şebekesine mensup olanların kökünü kazımalıyız.
Buna hiç kimsenin itirazı olmaz.
Lakin bunu yaparken kimin eliyle yaptığımıza da dikkat etmeliyiz.Yaşadıklarımızdan sonra şu soruyu sormazsak yeni bir yanılgının içine pekâlâ düşebiliriz: Ya tasfiye sürecinin başındakiler de gizli FETÖ’cü iseler? Ya onlar geniş bir mağduriyet alanı oluşturarak AK Parti’nin toplumsal dinamiğini ortadan kaldırmak istiyorlarsa? Ya Reis’in millet nezdindeki itibarını sarsmaya/bitirmeye çalışıyorlarsa?
Öyle bir mekanizma oluşturmalıyız ki at izi ile it izi birbirine karışmasın.
Bir tek masumun ahı bile bizi tutar çünkü. Bir bakıyorsunuz kendisinden yüzde yüz emin olduğumuz, en yakınımızdaki kardeşlerimiz ve arkadaşlarımız bile başkalarının kişisel düşmanlığı dolayısıyla gadre uğratılmak isteniyor. Ama bir de bakıyoruz ki birileri FETÖ’cü olduğu tescilli olduğu halde kurtarılmak isteniyor.
İkisine de engel olmalıyız.
FETÖ’cü olduğu besbelli olanları kurtarmaya çalışanlar bizden olamazlar.
Bu millete ait olamazlar.
Millet düşmanlarına arka çıkanlar AK Parti’li olamazlar. Ama FETÖ’yle uzaktan yakından alakası olmayan insanların sırf birilerinin kişisel intikam duygularıyla mağdur edilmelerine de asla razı olamayız.
Cumhurbaşkanı’mızın dediği gibi at izi ile it izi birbirine karışırsa bundan en fazla AK Parti zararlı çıkar.
Çünkü mazlumun ahı çabuk dokunur.
Devlet ve toplum içindeki FETÖ’cü unsurların belirlenmesi veya tasfiye edilme süreci sadece bürokratlara bırakılamayacak kadar hayati bir öneme sahiptir.
Demek istediğim şu:
Kılık değiştirmiş veya henüz deşifre olmamış FETÖ’cüler geniş bir mağduriyet alanı oluşturarak AK Parti’ye farklı bir operasyon mu yapıyorlar? Bu soruyu dikkate almamız gerekiyor. Bunun için kılı kırk yaran, ama bir o kadar da kararlı ve cesur bir mücadele anlayışına dayalı mekanizmalar oluşturmamız gerekiyor.
Bu mekanizmaların başında da siyasiler olmalı. Hükümetimizin aldığı karar yerindedir.
Suçsuz oldukları anlaşılanlar görevlerine iade edileceklerdir. Ama bu sürecin de hızlı işlemesi gerekiyor. Çünkü geciken adalet adalet olmaktan çıkar.
Dışımızdaki ve içimizdeki FETÖ’cü unsurların bize siyasi bir darbe indirmelerine izin vermeyelim.