Cumhurbaşkanı Erdoğan, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin anayasa değişikliği halk oylamasıyla onaylandıktan ve anayasa hükmüne dönüştükten hemen sonra kurucusu olduğu partiye genel başkan olarak geri döndü.
AK Parti meclis grubuna, ana kademeye, il ilçe teşkilatlarına ve hatta parti tabanına hitaben yaptığı hemen tüm konuşmalarda en sık vurguladığı şey Türkiye’nin ve AK Parti’nin yeni bir döneme girdiğiydi.
Yeni dönemden kastı sadece hükümet sistemi değişikliği değil elbette.
Siyasi partileri, siyasetçileri, haliyle 15 yıldır kurulan her sandıktan başarıyla çıkmaya alışmış olan AK Parti’yi ilgilendiren tarafı “yeni dönemin daha çok emek harcamayı, gönül yapmayı gerektiren bir dönem olduğuydu.
Çıtayı kendi ellerimizle öyle bir yere koyduk ki, başarı şimdi daha zor, başarısızlık çok daha kolay, diyordu. Kendi alt sınırı yüzde 34 ile de seçim kazanmış olan AK Parti için bundan sonra yüzde 49.9 başarı değil artık. Yüzde 50 + 1 oyu alan parti hükümetini kuracak çünkü.
AK Parti’yi teyakkuza geçiren budur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin il teşkilatlarına, belediye başkanlarına, 11 milyonu bulan üyelerin her birine dönüp bazı konularda ağır eleştirilerde, bazı noktalarda dost, arkadaş, davadaş tavsiyesinde bulunmasına ve hatta bazılarının istifasını istemesinin de nedeni budur.
***
“Metal yorgunluğu” tespiti kamuoyunda, özellikle muhalif kesimlerde keskin ve negatif şekilde yorumlandı ama ben bunu, muhatapları açısından negatif bir vurgu olarak okumuyorum. Eşyanın tabiatına dair bir kabulleniş olarak görüyorum.
Hem yorulan ve yıpranan isimlere müsaade etmek hem alttan gelen ve hizmet etmek için vazife bekleyen genç hücrelerin enerjilerini parti ve ülke yararına harcamalarına izin vermek. Yapılmak istenen bu, kanımca...
Siyasi partiler canlı birer organizmadır. Toplumsalla bağı koparsa, taze kan devri daim etmezse, toplumun talep ve ihtiyaçlarını gerçekçi bir zeminde siyasete tercüme edemezse hayatiyetini kaybeder partiler.
O yüzden kuruluş ilkelerine bağlı kalmakla birlikte kendini sürekli yenilemeye yönelik bir çabası oldu AK Parti’nin. Bu sayede halktan aldığı oyu, onayı sürekli büyüttü, pekiştirdi.
Küresel sistemin çatırdadığı, yakın coğrafyanın hallaç pamuğu gibi atıldığı, büyük ekonomik çalkantıların yaşandığı zorlu bir süreci AK Parti’nin sağlamlığı, siyasi-toplumsal meşruiyeti ve yönetim becerisiyle atlatabildi Türkiye.
Ama zorlu dönem bitti, asude günler bekliyor bizi de diyemeyiz, henüz. Hala hedefteyiz, hala sınırlarımızda büyük bir küresel çatışma var. Vekalet savaşları bitti gibi ama bu defa da devletler fiilen-fiziken karşı karşıya ve bu çıplaklığın yarattığı gerilimde Türkiye’nin kendi içinde varlığını, birliğini, dirliğini olabilecek en iyi düzeyde tutması şart. Varlığımızı korumakla doğrudan ilgili bir durumdan bahsediyoruz.
Gerçekçi olalım. Bu konuda AK Parti’nin alternatifi yok. En yakın rakibi, muhalefet liderliği rolüne hazırlanan CHP sönük, zayıf ve marazi. Türkiye düşmanlarıyla, terör örgütleriyle tuhaf ve gereksiz şekilde dirsek temasını sürdürmeyi, verilen sufleleri tekrar etmeyi muhalefet etmek sanıyor.
MHP kritik evrelerdeki, siyaset üstü meselelerdeki yerli ve milli duruşuyla hacminin ötesinde bir etki gücüne sahip.
HDP’ye başlık açmaya gerek yok. Geçelim.
FETÖ gölgesinde vücut bulmaya çalışan Akşener’in partisi ise sağdan soldan, etkili-etkisiz, eski-yeni isimlerle vücuda gelmeye hazırlanıyor. Nasıl bir kolaj çalışması olacak, yapıştırma sıfatlar ve isimler ete kemiğe dönüşecek mi, nakledilen organlar tutacak mı, FETÖ yahut FETÖ’nün de sahibi olan görünür görünmez güçler Akşener partisine nasıl bir ruh üfleyecek, bilmiyoruz. Halkın nasıl yorumlayacağını da. Ama Türkiye için umut olmaktan uzak olacağı az çok görülüyor. Bunu da geçelim.
Bu bakımdan AK Parti’nin vakit kaybetmeden yenilemesi, gençleşmesi ve 15 yılın sonunda yorulmuş yıpranmış hücrelerini tazelemesi sadece kendisi açısından değil Türkiye’nin selameti açısından zaruridir.