AK Parti kurulalı 16 yıl geçmiş.
Bunun 15 yılında da tek başına iktidar.
Cumhuriyet tarihinde bir ilk.
Geleneksel sağ partilerin ‘büyük Türkiye’ vizyonunu, ‘kalkınma’ ve ‘adalet’ hedefini miras aldılar.
Ama darbelerin, siyasi pazarlıkların, ekonomik grupların işbirliğiyle oluşturulan ‘iktidar modeli’ni miras almadılar.
‘Gücünü milletten alan’ bir iktidar arayışını benimsediler.
Bunun için;
İçinden geldikleri Refah Partisi’ne yerel yönetimleri ve iktidarı getiren yöntemi seçtiler:
Milletle bire bir ve samimi ilişki.
Sözlerini ve iddialarını ‘icraatla’ göstermek.
Ve ‘yenilikçi’ olarak adlandırılmalarını sağlayan üç yeni yöntem:
- Parti yönetiminde ‘sadakat’le birlikte ve belki daha önde ‘liyakat’;
- Millete Türkiye için yeni şeyleri ‘yeni bir dille’ söylemek;
- İçinden çıktıkları seçmen tabanını diğer toplumsal kesimlere doğru genişletmek.
AK Parti, bunları başardığı için yerel yönetimlerde ‘iktidarı’ kaybetmedi.
2002’den bu yana 5 genel seçimden ‘açık ara’ birinci parti olarak çıktı.
***
AK Parti’nin oyunun düştüğü ve tek başına iktidar olamadığı tek seçim 7 Haziran 2015’ti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, yeniden AK Parti Genel Başkanı olduğundan beri, 2013’ten başlayan, yani 2015’i merkeze alan bir ‘sorgulama’ yapıyor.
Partisinin güçlenen ve zayıflayan yanlarını tartıyor, tespitlerini ‘uyarıları’ ile ortaya koyuyor; ardından yeni yol haritası ve hedeflerini gösteriyor:
“Biz hiçbir zaman halktan kopmadık.
Ben hep milletimizle yüz yüze diyalog kurarım, görüntü vermek için değil, samimiyetle.
Yeniden kapı kapı dolaşacağız, milletimize kulak vereceğiz.
AK Parti'nin değerlerinden uzaklaşmış olan herkes yorulmuştur, defolu hale gelmiştir.
Yorulan, defosu olanlar yerini başkasına bıraksın.
Gurur, kibir bize yakışmaz. Bakanımız, milletvekillerimiz, belediye başkanımız mütevazı olacak.
Aslolan makamı güçlü kılmaktır, makamdan güç almak değil.
Kendi çıkarını, partisinin ve ülkesinin çıkarlarının önünde tutan AK Parti'de yöneticiliğe talip olamaz.
Bize donanımı, projesi, heyecanı, enerjisi olan yol arkadaşları lazım.
AK Parti davasına inanan, herhangi bir defosu bulunmayan herkese de kapımız açık.
AK Parti'nin en önemli özelliği, sürekli kendini yenileyebilme kabiliyetidir.
AK Parti'nin önceki partilerin akıbetine uğramaması, kişilerin, grupların, hiziplerin tasallutuna girmemesi için bu değişimi sağlıklı yönetmemiz gerekiyor.
Vefa, bizim için sadece İstanbul'da bir semtin adı değildir. Bugüne kadar birlikte yol yürüdüğümüz arkadaşlarımızla başka alanlarda birlikte çalışmayı elbette sürdüreceğiz.
16 senedir buralara getirdiysek Rabbimin lütfu ile bunu yaptığımız içindir. Ama son zamanlarda gerileme başladıysa bunun sebebi de maalesef bazı yaptığımız yanlışlardır.
Artık başarının ölçütü yüzde 50+1’dir. Oyumuzu arttırmalıyız.
16 Nisan'da alınan yüzde 51,4 AK Parti oyu değildir. Yüzde 48,6 ‘hayır’ oyu da CHP'nin oyu değildir.”
***
Erdoğan’ın ‘yorgunluk’ tespiti sadece hükümet, parti ve teşkilat anlamında kullanmadı; daha önce ‘demokrasi’ anlamında da kullandı.
18 Mayıs’taki TÜSİAD toplantısında, 2013’ten itibaren Gezi olayları, 17-25 Aralık süreci, PKK’nın şehirleri işgal girişimleri, Suriye’deki gelişmeler, 2014’ten itibaren AK Parti ve Erdoğan karşıtı siyasi ittifaklar, nihayet 15 Temmuz 2016 darbe girişimi süreçlerini hatırlatarak, “Başka herhangi bir ülkenin sadece tekini bile kaldıramayacağı bunca yükü sırtlanan Türkiye'nin bir parça yorgunluk alameti göstermesini normal karşılamak gerekir” dedi.
Devamında, bu ‘yorgunluk’tan çıkış yolunu da işaret etti: “En kötüsü geride kaldı. Demokrasi ve ekonomide yeni bir atılım döneminin hazırlıklarını yapıyoruz.”
2013’ten bu yana yaşananlar AK Parti’yi hem güçlendirdi, hem ‘yorgunluklara’ neden oldu. Güçlendirdi, çünkü AK Parti ve Erdoğan bu süreçlerin tamamını ‘tersine çevirdi’...
Yordu, çünkü her ‘siyaset dışı’ girişim, demokratik reformlarıyla tanınan AK Parti’nin ve Türkiye’nin kabuğunu sertleştirdi; teşkilatlarda, kadrolarda ‘kişisel hesapların’ önünü açtı.
AK Parti, 16. yılında, yine Erdoğan’la ve ‘temel ilkeleriyle’ yeni bir döneme hazırlanıyor.