Söz konusu olan AK Parti'yse değişim ve reformu yeni dönemin vizyonu olarak öne çıkarmak çok da uygun düşmüyor sanki. Zira Ak Parti kurulduğu günden itibaren demokrasi, reform ve değişimi ana mottosu yapmış bir parti. Burada bir devamlılıktan bahsedebiliriz ancak. Kastedilen Ak Parti'nin kendi içinde bir değişim ve reforma ihtiyaç duyduğuysa, bu doğru. Kurucu liderin yeniden partinin başına dönmesi silkinmeye ve yenilenmeye vesile olacak gibi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bin 414 oyla yeniden Genel Başkan seçildiği kongrede yaptığı konuşmada bunun şifreleri bolca vardı. Yük olanlarla değil yük omuzlayanlarla yola devam edeceklerini vurgulaması önemliydi.
Son 3-4 yılda ülkece yaşadıklarımız siyasetin olağan araçlarıyla baş edilebileceklerin çok çok üstünde şeylerdi. Haliyle süreci idare etmek ve Türkiye'yi bu fırtınadan salim bir limana taşımak hiç kolay olmadı.
Saldırıların merkezinde Erdoğan vardı, mücadelenin komutası da ondaydı. “Mesele Türkler ve Türkiye değil Erdoğan" şeklinde formüle edilen bu saldırılarda içten içe AK Parti'yi zaafa uğratacak planlar da yapıldı. "Erdoğan'sız Ak Parti" bu planlardan başındaydı. Cumhurbaşkanı ise hem Türkiye hem de partisi üzerine oynanan oyunları boşa çıkartacak siyasi bir defa sergiledi.
***
Siyaset bir süre sonra kendi içinde ağırlık üretiyor. İktidarın kendini yenilemesi için o ağırlıkları belli dengeleri gözeterek yere bırakabilmesi gerekiyor. Erdoğan'ın en önemli vasfı siyaset yaptığı insanlara duyduğu vefa. İhanet görmediği müddetçe taşımaktan yorulsa da aşağı bırakmıyor kimseyi. Hatta bu yüzden zaman zaman eleştiriliyor, maliyet üreten bazı insanları yanından uzaklaştırmamakla suçlanıyor. Cumhurbaşkanı muhtemelen bu maliyeti o kişilerin kendilerinin görmesini ve ona göre hareket etmesini bekliyor.
Günün sonundahem içinden geçtiğimiz olağanüstülüğün, hem siyasetin kendi rutin ağırlıklarının hem de 16 Nisan'ın önümüze koyduğu devleti yenileme ödevinin toplamının yön vereceği bir reform ve değişimden söz edebiliriz.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin şart koştuğu yüzde 50+1 zaten siyaset kurumunu kendiliğinden reforma uğratacak. Bunun emarelerini gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifadelerinde gerekse CHP'deki 2019 adayımız parti içinden mi dışından mı olmalı tartışmasında görmek mümkün. Siyasetin merkezini güçlendirecek, bu sayede kimlik ve ideolojik temelli siyaseti marjinalleştirecek yeni bir döneme giriyoruz.
Ak Parti'nin, yüklerinden kurtulması ve kendi içindeki reform ve yenilenmeyi başarması için ilk imtihan alanı belediyeler olacak. 2019'daki cumhurbaşkanlığı seçiminden önce yapılacak yerel seçimlerle test edilecek parti. Öyle anlaşılıyor ki teşkilattaki yenilenmenin ardından işe belediyelerle devam edilecek. Yerel yönetimlerle ivme kazanmış, gücünü buralardaki başarısından almış bir hareket Ak Parti. Belediyeler aynı zamanda yozlaşmanın en kolay olduğu yerler. Erdoğan'ın bu konuyu es geçmeyeceği muhakkak.
Siyaset kültüründeki değişim, Ak Parti'nin kendi içindeki yenilenme ihtiyacı ve reformun en önemli üçüncü ayağı olarak devletin yeniden yapılandırılması... Anayasa değişikliğinin sağladığı imkanlardan ve önümüze koyduğu ödevlerden biri de bu işte.
Askeri ve bürokratik vesayet üzerine bina edilmiş bir devlet yapısı vardı Türkiye'de. Siyaseti hükümsüz kılmak üzere biçimlendirilmiş bu yapı epey değişime uğradı. Devleti, FETÖ'den temizlenme imkanının doğmuş olması ise başlı başına büyük bir şans. Bundan sonra devleti tüm kurumlarıyla sağaltmak ve iyi bir hasat tespiti yapmak gerek. Bunun için güçlü siyasi iradenin yanında artık anayasal zemin de mevcut.