Her şey Obama’nın başkan seçilmesini yeterli bir başarı gibi algılamasıyla başladı.Umutlar ne kadar büyük olursa hayal kırıklığı da o kadar büyük olur. Kendisinin başkan seçilmesiyle büyük başarıya ulaştığını düşünen insan başka başarıların peşinde koşmakta, yeni motivasyonlarla büyük işler yapmakta zorlanıyor. Siyasette asıl başarı, seçim kazanmak değil yaptığınız işlerle halkın gönlünü kazanmaktır. Sadece ABD’de değil başka ülkelerde de Obama’dan beklenti içinde olan insanlar bu seçimden sonra ahh diye bir iç geçirmiştir. Sonuçta her seçim sadece bir gelecek zaman projeksiyonu değil, bir geçmiş zaman muhasebesidir. ABD başkanlığına aday olan kişiler sadece ne yapacaklarını söyleyerek oy almıyorlar, partilerinin dönem içindeki politikalarının da bedelini ödüyorlar.
Trump büyük işler yapma vaadiyle seçimi kazandı ama Clinton, Demokrat yönetimin yaptığı yanlışlar sebebiyle kaybetti. Yani aslında kaybeden Obama ve Demokratların politikaları...
Kanımca kazanan da Mike Pence... Amerika halkı Trump’ın ne yaptığını veya yapabileceğini bilmiyor ama yardımcısı olacak Pence’in (Indiana valisi olarak) ne yaptığını ve nasıl bir siyaset ortaya koyacağını biliyor. Trump’ın vadettiği gibi tüm Amerikalıların başkanı olmaktan önce tüm Cumhuriyetçilerin başkanı olması gerekiyor. Çünkü Pence dahil birçok Cumhuriyetçi Trump’ın bir kısım sözlerini eleştirmişti. Pence, Cumhuriyetçi hassasiyetler konusunda bir çapa vazifesi görecek sanırım.
Trump’ın yardımcısı olan Pence’i, Clinton’ın yardımcısı Tim Kaine ile televizyon tartışmasında izlemiştim. Tipik bir Cumhuriyetçi olan Pence, son derece soğukkanlı ve konulara hâkim bir görüntü verirken, Kaine rakibine tepeden bakan ve sürekli aşağılayan bir sevimsizlik hali sergiliyordu. Virginia’da valilik ve senatörlük yapan Kaine’in kendi seçim bölgesinden çıkamaması da bu halin bir yansıması olsa gerek.
Demokratlar, özellikle 11 Eylül sonrasında Cumhuriyetçi Bush’un dünya genelinde başlattığı güvenlikçi politikaları başka bir evreye taşıdı. Ortadoğu, sergilenen dirayetsiz yaklaşımlar sebebiyle tam bir bataklığa dönüştü. Irak’ta tahammülsüz ve mezhepçi bir iktidara verilen destek ülkeyi uçurumun eşiğine getirdi. Mısır darbesi ve Arap baharının tersine çevrilmesi bölge halklarını derinden yaraladı. Rusya adeta külleri üzerinden yükselerek süper güç gibi hareket etmeye başladı.
ABD güvenlikçi politikalara sarıldıkça hem üzerinde yükseldiği değerlerin yıpranmasına sebep oldu, hem de kültürel alandaki aşırılıklar ve yabancı düşmanlığı gibi eğilimler arttı. PYD gibi terör örgütleriyle işbirliği geliştirmesi, FETÖ gibi örgütlere yataklık etmesi gibi konular en azından Türkiye halkında ABD karşıtlığını körükledi. Yani demokratlar kendi ilkelerinden koptular, karşı safın ekmeğine yağ sürdüler.
Üretilen hayaletler, öcüler kendilerini kovalamaya başladı. Halk korkularla değil saygı görme arayışıyla sandığa gitti.
Clinton’a koltuk değneği olan medya, şöhretli artistler-sporcular halk üzerinde tam ters etki yaptı.Sokaktaki beyazlar, elitist beyaz Amerikalıları yendi... Bu seçkincilerin tepeden bakan ve Cumhuriyetçileri aşağılayan tavırları sebebiyle sokaktaki dilenci kendisini dolar milyarderi Trump’la özdeşleştirebildi.
Temenni ederiz kaybetme travması yaşayan beyaz Amerikalılar ‘Bu başkan bize yakışmıyor’ derken şimdi de ‘bu halk bize yakışmıyor’ demezler. En azından Türkiye’deki benzerlerinden ders alırlar.
Trump’ın seçim sloganı‘Yeniden Büyük Amerika’ idi. Kimilerinin Pax Americana ile gördüğü hayal, ABD’nin dünyanın askeri ve diplomatik olarak süper gücü haline gelmesiydi. Trump bence bu hedefin neresinde olduklarını sorgulamak yerine dünya barışının ne durumda olduğunu sorgulamakla işe başlamalı...