Cevap versem mi diye çok düşündüm. Ne de olsa birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Eskiden olsaydı pattadak alnının orta yerine yapıştırırdım cevabı. Lakin ben kendimi geri çekmek istedikçe görüyorum ki o durmuyor. Onun gibiler durmayacak. O zaman anladıkları dilden kendisine/kendilerine ders vermek farz oldu tekrar.
***
CHP’nin genç ve uzun boylu grup başkanvekilinden bahsediyorum: Adı Özgür Özel. Kılıçdaroğlu karşısında ne kadar özgür olduğunu Muharrem İnce’den öğrenebilirsiniz. Kılıçdaroğlu’nun kılıcıyla her önüne çıkanı doğruyor. Emin olun İnce genel başkan olsaydı onun kılıcını sallardı. Böyle biri işte!
Kalkmış ismimiz üzerinden edepsizce polemikler yapıyor. Ben, Metin Külünk ve Şamil Tayyar üzerinden AK Parti sözcüsü Mahir Ünal’a verdiği cevap sahiden adamlık bahsinde nerde durduğunun da göstergesi.
Bir siyasetçinin dili zaman zaman sert olabilir, anlarım. Ama Mahir Ünal’a cevap verirken ismimizi çirkin bir dille polemik konusu yapmasına anlam veremem.
Derdin bizimle ise hodri meydan! Bak beynin ve yüreğin yetiyorsa Halk TV’yi ayarla orda tartışalım seninle adam gibi!
Mahir Ünal’a cevap verirken diyor ki: “Mehmet Metiner efekti gösteriyorsun. Şamil Tayyar ve Metin Külünk içine kaçmış. Onların akıbeti ortada. Senin de sonun öyle olacak.”
Şimdi bunun neresi siyasi eleştiri? Hatta neresi eleştiri?
Bay Özel, listeler açıklanmadan önce bizim Meclis’te yeniden seçilmek için nasıl CHP üzerinden karşı saldırıya geçerek birilerinin gözüne girme yarışına girdiğimizi söylüyor.
Mahir Ünal’a hatırlattığı şey bu: “Sen de makamını koruyamayacaksın!”
Adamlık bunun neresinde? Edep bunun neresinde? Demek ki kendisi neyse başkalarını da öyle görüyor.
İsmimizden duydukları rahatsızlık bizi rahatsız etmez. Meclis’te olmamamızdan duyduğu memnuniyet de onun sorunudur, bizim değil!
O grup başkanvekili şunu bilsin ki milletvekilliği bizim kutsallarımız arasında bulunmuyor. Safımız belli bizim. Dün neyi savunuyor idiysek bugün de aynısını savunuyoruz. Dün CHP’nin Baasçı ideolojisini nasıl muzır addedip eleştiriyor idiysek bugün de aynısını yapıyoruz. Dün Erdoğan liderliğini nasıl savunuyor idiysek bugün de aynı yerde duruyoruz.
Diğer arkadaşlarımı bilmem ama 2011 Genel Seçimlerinde milletvekilliğime son anda dosyamı isteyerek karar veren Erdoğan’la gönül bağımız ne bir makamla başladı ne de bir makamla biter. Uğruna canımızı vermekten kaçınmadığımız/kaçınmayacağımız Erdoğan’a milletvekilliği listesine girmediğimiz için gönül koyacak kadar alçak değiliz.
Şahsen ne kırgınım ne de dargın. Dün ne kadar emrindeysem bugün de o kadar emrindeyim. Hiçbir göreve bugüne kadar kendim talip olmadım. Bundan sonra da olmam. Görev verildiğinde sadakat, verilmediğinde ihanet içinde olan alçaklardan olacaksak şayet, Rabbim o an canımızı alsın diyenlerdeniz!
Herkes şunu bilsin ki bizim sadakatimiz Erdoğan’ın şahsında temsil edilen idealler ve değerler sistemimizedir. Biz şahısçı değiliz. Bizim için “Erdoğancılık!” farklı bir şeydir! Erdoğan üzerinden kişisel güç devşirmek isteyenlerin “Reisçiliği”nden çok şükür beriyiz biz! Bunu anlamak istemeyenlere anlatacak sözümüz olmaz bizim! Varsın nasıl anlıyorlarsa öyle anlasınlar!
Ayrıca Erdoğan’ın şahsını sevmekte de, gerektiğinde şahsı için fedayı can eylemekte de bir sakınca görmeyiz. Bunun adına “şahsa tapıcılık!” diyen alçaklara cevap vermeyi dahi zül addederiz.
***
Her şeyin ölçüsünü Meclis’te olmak veya bir makamda bulunmak esasına dayandıranların adamlığından ne çıkar, varın siz karar verin!
Bize göre adamlığın ölçüsü bu değildir!
Bak seni Özdemir Asaf’a havale ediyorum. O sana kendi dizeleriyle cevap versin. Umarım anlar ve akıllanırsın.
Ne adlar vardır,
Adamlar, dışında kalır.
Ne adamlar vardır,
Adını tam taşır.