ABD’nin yeni nükleer doktrinine göre; Kuzey Kore, “ertelenmeyecek ve öngörülmeyen tehdit” olarak tarifi ile yayınlandı. Bu yeni nükleer doktrine göre sadece Kuzey Kore değil, Asya Pasifik’teki diğer tehdit de Rusya ve Çin olarak belirlendi.
ABD; Rusya’nın anlaşmalara rağmen, nükleer çalışmalarına ve silah üretimine daha büyük alan açtığını, kendine yönelik tehdit olarak algılamakta!
Yeni nükleer doktrinde, İran’ın nükleer çalışmaları tehdit unsuru olarak raporlandı.
Şimdi bu doktrin, ABD’nin içinde bulunduğumuz dönemde, kimleri ve nasıl hedef olarak tanımladığı tehdit profilini anlatmakta.
Hatırlıyorsanız, oğul Bush döneminde, şeytan üçgeni doktrini devreye girdi. O doktrinde Irak, İran ve Kuzey Kore tehdit olarak tanımlanmıştı.
Irak’ta olup bitenlere, hep beraber şahitlik ettik! Şimdi Trump’ın döneminde, Bush dönemindeki doktrine yeni ilavelerle, ama aynı yaklaşımın devam ettiğini görmekteyiz.
Bazıları, Trump’ın iktidara gelişini, Amerika içerisindeki dayatmaya karşı, halkın refleksi olarak yorumlayanlar da var idi. Lakin ABD’nin strateji hedeflerine baktığımızda; savaş içerikli gidişatın küresel değişim hedeflerine ve bakış açısına baktığımızda, Trump’ın başkan seçiminin belli gidişatın tabii serüveni olarak gerçekleştiğini görebiliyoruz. Evet, başkanlar değişir lakin bu değişim ABD’nin kendisinin tek patron hedefini zayıflatmaya değil, onu daha da güçlendirmeye yönelik olduğu gayet açıktır.
Oğul Bush dönemi ile Trump döneminin verilerine baktığımızda, savaşın yeni versiyonunun kimleri kapsayacağı nettir.
Bu durumda, İngiltere Başbakanı May’in Çin ziyareti, ABD ile İngiltere arasındaki ayrışımı da göstermektedir.
ABD; “Suriye’de Rusya ile anlaşacak” diye yapılan bazı yorumlara, Afrin operasyonu başladığından itibaren rast geldik. Evet, Rusya kendi çıkarlarını kollamakta! Lakin kendi çıkarlarına baktığımızda; ABD ile anlaşacağı takdirde nükleer doktrinindeki hedef olmaktan çıkacağı söz konusu değil. Çünkü ABD, Rusya’nın değişmesini istiyor. Bu değişim arzusunun başında, hırslarından ve hedeflerinden vazgeçmiş Rusya gerekmektedir. Rusya bunu kabul eder mi? Edecek mi?
Rusya’nın tarihinde, hiç bir zaman etki alanından vazgeçtiği görülmedi. Bu yeni durum, büyük savaş olmadan mümkün gözükmüyor!
Şu anda genişletilmek istenen bölgesel savaşların ortasındayız. Lakin halen cephelerin belirlendiği ve blokların oluştuğu savaş, şimdilik söz konusu değil. Bunu en fazla isteyen ABD’dir. Lakin kendisi bizzat devrede olmak istemiyor. Amerikan askerinin, büyük çaplı savaşlarda ölmesini istemiyor. Bunun yerine, terör örgütlerinin devrede olduğu lokal ve rasyonel savaşlarla, şimdilik olayı götürmek istiyor. Buna paralel olarak, bölgenin güçlü devletlerinin de, bu savaşa örgütlerle karşı karşıya gelen taktiksel savaşları tetiklemektedir.
İşte ABD’nin küresel çapta arzu ettiği savaş; İngiltere, Çin, Rusya, Türkiye, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin dâhil olmadığı takdirde kolay gözükmüyor. Yani durum ABD’yi; sinsi planlamadan, fiili harekâta ittirmekte! O ise kendisi değil, ismini zikrettiklerimizin kapışmasını istiyor. Bu durumda, Rusya ile Suriye konusunda nasıl ve hangi çıkarlarından vazgeçerek anlaşması mümkün?
Rusya’nın her yıl savunma sanayisine ayırdığı para artmakta. Ekonomik kriz olmasına rağmen en fazla parayı savunma sanayisine ayırdı. Mevcut durum, Rusya’nın geriye adım atma gibi bir lüksünün olmadığı gerçeğini de ortaya koymakta. Bu arada, Soçi’deki “Suriye toplantısına” terörist birinin davet edilmesine gelince; bu durumun Putin’e karşı olan iç dinamiklerin devreye girdiği aşikârdır. Aynen Rusya-Türkiye arasında kriz çıkarma gayretiyle; nasıl ki Rus Büyükelçi Karlov öldürüldü, nasıl ki bir kaç hafta önce İdlib’ten çıkan dronlar Rus uçaklarını hedef aldıysa, Soçi zirvesindeki teröristin orada bulunması da aynı maksadı taşımaktadır! Rusya’daki 5. kolun, her zaman canlı ve hareket alanının geniş olduğu gerçeğini de gözardı edemeyiz. Putin hâkimiyete geldiği ilk döneminde; FSB’de yani Rusya Federal Güvenlik Servisi’ndeki toplantıda konuşması, şöyle bir cümle ile başlamıştı. “Biz ilk işimizi başardık. Hâkimiyeti onlardan geri aldık...” İşte bu hâkimiyet, kimde idi? Geri alan, hangi güç? Bu sorular halen Rusya’daki dinamikler için geçerlidir. Sorulara cevap buldukça gerçeğin ta kendisine ulaşmamız mümkün...