Türkiye-ABD ilişkilerinin sancılı bir seyir izlediği malum. İki ülke de ilişkinin öneminin farkında ama bu farkındalık ilişkilerin normal seyrine kavuşmasını sağlayamıyor. ABD özellikle son dönemde Türkiye’nin eleştirel tutumundan çok rahatsız. Türkiye’nin rahatsızlıkları ise daha fazla ve daha haklı...
ABD’nin Kudüs kararına karşı İslam dünyasını ve BM’yi ayağa kaldıran Türkiye, ABD’nin sadece Kudüs hamlesini boşa çıkarmadı, bunun ardından gelecek Ortadoğu dizaynı projesine de çomak sokmuş oldu. Züccaciyeci dükkanına giren fil gibi hareket eden ve bunu maharet sayan Trump’ın fiyakası fena bozuldu.
Türkiye, FETÖ konusunda ABD’den rahatsız… Darbeci hainleri himaye eden ABD’nin bu konuda açık bir şekilde haksız olduğu söylenebilir.
Türkiye, PYD konusunda ABD’den rahatsız… PKK’yı terörist örgüt olarak kabul eden ABD’nin Türkiye için hayat memat meselesi olan bu konudaki tavrı da kabul edilemezdir.
Türkiye, Kudüs konusunda ABD’den rahatsız… Diğer tüm konularda Türkiye ile ABD mükemmel bir uyum içinde olsa ve Türkiye ABD’yi hiç karşısına almak istemese bile tek başına bu konu, Türkiye’nin başka türlü davranamayacağı bir konudur. ABD’nin kuklası durumuna gelen kimi Ortadoğu ülkelerinin dahi BM oylamasında ABD’ye karşı oy kullanmış olması da bu kaçınılmazlık halini gösteriyor.
S-400 savunma sistemi konusunda ise ABD hoşnut değil. Ama bu konuda yıllardır arayış içinde olan Türkiye sonunda bu kararı vermek ve güvenlik kaygılarını gidermek durumundaydı.
Hayati derecede önemli olan FETÖ ve PYD konusunda Türkiye’nin alttan alması, görmezden gelmesi, bir şey yokmuş gibi davranması mümkün değildir.
Bazıları ABD’nin kızdırılacak bir ülke olmadığını ve bu süper gücün hışmına uğramamak için kayıtsız şartsız teslimiyet sergilemek gerektiğini söylüyorlar. Peki, bu mümkün müdür? Birleşik Amerikan Emirlikleri sözcüsüymüş gibi konuşan kukla yöneticiler belki böyle davranabilir ama bin yıllık şanlı tarihe sahip bir cihan devleti böyle davranabilir mi?
‘ABD’nin suyuna gidin’ diyenlere göre acaba şu durumlardan hangisi Türkiye’nin onurunu ayaklar altına almaz?
Haklıyken hakkını aramayıp suyuna gitmek…
Mazlumken sesini çıkarmayıp suyuna gitmek…
Kandırılmış ve aldatılmışken görmezden gelip suyuna gitmek…
Hasmane tavırlarla hedefe konulmuşken salağa yatıp suyuna gitmek…
Huyuna suyuna gitmek, bir tarafın çeşitli zorunluluklarla, şartlar sebebiyle veya duygusal bağlanmışlık nedeniyle idare etmek, alttan almaktır. Aile içi ilişkilerde veya patronajlık mahiyetindeki ilişkilerde bir taraf sevgisinden veya menfaatinden sesini çıkarmayabilir.
Ülkeler arasındaki ilişkilerde de güç dengesi, şartlar, konjonktür, karşılıklı çıkar ve bağımlılık gibi faktörler ilişkinin biçimini belirleyebilir. Dostluk ve müttefiklik boyutuna göre, ülkeler birbirlerinin nazını da çekebilir, bir kısım hataları da tolere edebilir.
Ancak her hal karşısında sessiz kalmak, alttan almak, ezik ve silik bir tavır sergilemek egemenlik hakkına sahip onurlu ülkelerin yapabileceği bir tavır değildir.Şahıslar kendileri için zilleti kabul edebilirler ama ülkelerini zillete sokamazlar.
One Minute olayında İsrail korkusuyla tiril tiril titreyenler, Kudüs çıkışı sonrasında da aynı şekilde titriyorlar. Titrekler ve korkaklar önce ruhlarını sonra her şeylerini kaybederler.
Türkiye’nin dış politikada savrulma yaşadığı söyleniyordu. Ne oldu, hani dünyadan kopmuştuk, hani eksen kayması yaşıyorduk, hani hiç dostumuz kalmamış ve yalnızlaşmıştık?
Türkiye’nin önce İslam Teşkilatı çerçevesinde tüm İslam dünyasını bir araya getirip ilk kez bir karar çıkartması ardından BM üyelerinin genel kabulünü sağlayacak bir inisiyatif ortaya koyması bu tezleri çöpe attı. Dünyadan kopan, yalnızlaşan Türkiye değil, ABD’dir.
Hakikatten, adaletten, sağduyudan, vicdanın sesinden uzaklaşanlar dünyadan koparlar. Türkiye hür dünyanın desteğiyle mazlumların ve vicdanın sesi olmayı sürdürüyor.